Son zamanlarda Ümmetin kanayan yarası olan mezhebi ayrılıklar tekrar ön plana çıkarılmaya çalışılmaktadır. Küfür cephesinin, ümmetin içini karıştırmaya yönelik en sık başvurduğu yöntemlerin başında mezhebi ayrılıkların körüklenmesi gelmektedir. Yıllardır en verimli fitne aracı olarak gördüklerinden olsa gerek, tekrar aynı mezhepçilik ayrılıklarını yeniden kaşımaya başladılar.
Bundan yıllar önce, bu acının İslam Ümmetine yaşattığı acıları bilen ve sorumluluk hisseden bazı âlimlerin öncülüğünde, Mezhepleri Yakınlaştırma Kurumu adında bir zemin oluşturmaya çalışıldı. Bu Kuruluş her yıl, Ümmetin değişik coğrafyasındaki ve değişik mezheplere mensup âlimleri bir araya getirerek, aradaki ihtilafları en aza indirmek, bütün ümmetin fertlerinin mezheplerinden önce müminliklerini ön plana çıkarmalarını tavsiye etmektedirler.
Çok hayırlı, aynı zamanda hayati öneme haiz bu Kurumun çalışmaları, ümmetin birliği açısından büyük bir değer ifade etmektedir. Ayrılıkların ümmete neye mal olduğunu bilenler ve bunun acısını yüreklerinde en derin bir şekilde hisseden duyarlılık sahibi âlimler, kanaat önderleri, cemaatler ve bunun ehemmiyetine inanmış sorumluluk sahibi herkes, bu yakınlaştırma çalışmasını değerli görmektedir.
Bu çerçevede, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez bu yılkı Vahdet toplantısına katılmak üzere İran’a gitti. Gitmesiyle kıyametin koparılması bir oldu. Her şeyden önce böyle hayırlı bir toplantıya katılıp, Vahdeti ön plana çıkardığı için Diyanet İşleri Başkanını kutlamak gerekir. İlk günden saldırıya geçip böyle hayırlı bir işe sövenlerin, tahkir edenlerin maskeleri düştü ve kap kara yüzleri ortaya çıktı. Yüzleri bu kadar kap kara göründüğüne göre kalplerinin karalığının dehşetini ise Allah’a havale ediyoruz.
Büyük şeytan Amerika’nın İslam Ümmetinin içindeki mezhep ayrılıklarının derinleştirilmesi ve mezhebi farklılıkların ön plana çıkarılarak çatışmanın ve kargaşanın nedeni haline getirmek için, geçen yıldan 60 milyar dolar para ayırdığını görmekteyiz. Bu kadar büyük bir parayı, bizi birbirimize düşürmek için ayırabilen bir küfür cephesi söz konusu iken, bizden birilerinin büyük şeytanın değirmenine/projesine su taşıması ise insanın aklına ister istemez hoş olmayan şey gelmektedir.
Sanki Ümmetin hiçbir sorunu yokmuş gibi, mezhepçilik faşizmine kendilerini kaptıranların ne de büyük bir gafletin içerisinde olduklarını görmemiz gerekmektedir. Bugün, hangi İslam beldesi saldırı altında değildir? Her gün onlarca mümin (Şii/Sünni) katledilmiyor mu? Milyonlarca müminin mülteci durumuna düşürülmesi yetmiyor mu? Şimdiye kadar binlerce ümmetin çocuklarının Akdenizin soğuk sularında boğulması mezhep faşizmini yapanlar için bir anlam ifade etmiyor mu?
Afganistan’ın işgal edilmesi ve işgalin sürekli hale getirilmesi ne içindir? Irak’ta öldürülen bir milyondan fazla insanın, on binlerce yetimin, hele Ebu Gureyb cezaevinde Müslüman bayanlara her türlü aşağılık işlemi yapan Amerikan askerlerinin iğrençlikleri nedendir? Yemen’e leş kargaları gibi üşüşmeleri ve kardeş kavgasını olabildiğince derinleştirmeleri neye matuftur? Filistin’e uygulanan ambargo ve tecritlerle, yapılan bombardımanlarla öldürülen binlerce masum Gazze’linin durumu bir açık cezaevinden bile daha kötü değil midir?
Hele Suriye’nin bir bütün olarak ve bilinçli bir şekilde baştan sona yıkıma tabi tutulması, halkının toptan yok edilmesi, mülteci durumuna düşürülmesi, bir daha bir araya gelemeyecek şekilde ülkenin ayrılıklara duçar kılınması, fitne kazanı haline getirilmesi yetmiyor mu? Daha sayamadığımız ümmetin binlerce yarası…
Bütün bu acılar, yaralar, talanlar, katliamlar, işgaller ve yıkımlar hala bizi gaflet uykusundan uyandıramıyorsa ve bunun üzerine hala mezhep faşizmini ön plana çıkaran birileri varsa, bunların saldırılarını üzerimize gelen küfrün oklarından bir ok gibi değerlendirmekten –bütün hüsnü zannımıza rağmen-başka seçenek kalmamaktadır.
Yüzyılların ayrılığını tamir etmeye, derin yaraları tedavi etmeye yönelik bir hayırlı adım hükmünde olan bu Vahdet toplantılarını hedefe koyanlar, kalemlerini, sözlerini ve bütün kabiliyetlerini bu hayırlı işi akamete uğratmak için harcayanların, acaba bu milyar dolarlarla ilişkileri nedir? Küfrü, şirki ve zulmü değil de Müslümanların vahdetini hedef tahtasına oturtan ‘bizden birileri’ ölümü hatırlamaz ve Allah’a hesap vereceklerini düşünmezler mi?
İslam ümmetinin birliği mezhepçilikte midir, yoksa müminlerin kardeşliğinde midir? Kardeşliğimizi yok etmeye çalışan küfür cephesiyle aynı dili kullanan, aynı amaçları gerçekleştirmeye çalışanların, mesailerini ve kalemlerinin gücünü fitne için seferber edenler, elbette yaptıklarının hesabını Allah’a vereceklerdir. Bütün ayrılıklara, fitnelere, zulümlere ve her türlü kötülüğe karşı gücü yettiği halde haykırmayanların hesap verecekleri gibi…