Hayat okulunun en önemli ders konusu "yaşanmış hayatları dinleyerek düşünebilmektir." Hayat büyük bir okuldur. Bitmeyen ve mezuniyeti olmayan, son nefese kadar süren. Ders konularını iyi dinlersek, imtihan sorularımıza en doğru cevapları verebiliriz.
Ders konumuz "sabır" Ananemi dinlemek sonsuz huzur verirdi bizlere. Yaşanmış gerçeklerdi onlar... Kış aylarının ayrı bir sevdası oluşurdu yüreklerimizde. Dışarıda lapa lapa yağan kar. Sobanın sıcaklığı ile kızaran yüzlerimiz…
Neşeli heyecanlı bir bekleyişle beklerdik… "Pamuk ananemiz, bugün bize ne anlatacak."diyerekten. Torun sevgisi hiçbir şeye benzemezmiş. Ne yaparsa "eyvallah" dermiş dedeler nineler...
Anneannem başlamıştı anlatmaya. Bizler pür dikkat dinlemeye çoktan hazırlanmıştık. Ananem;"Bizler savaşlar gördük. Açlıklar yaşadık. Ama hiç isyan etmedik."diye bir iç çekişiyle, yarım bir nefes alarak devam ederken...
Bizler biran beyinlerimize sinyal yollamıştık. "Yokluğu yaşamak... Gurbete çıkan eşlerin eve dönmesini aylarca beklerken, evlatları ekmek su ile avutmak… Düşünme alanımıza bile girmeyen bir duygu...
Nasıl dayanmışlar, sanırım hepimiz aynı düşünceye dalmıştık. Anneannem yarım nefeslik arasıyla devam etmişti;"Sabır ile canlarım. Bizler başımıza ne gelirse; Yaradanın bildiği vardır, der yüreğimize huzur ekerdik. Sabır yürekler de var olunca, dayanmak kolay olur.
Sabretmesek ne olacaktı ki? İsyan etsek kime? Niçin? Ya da ne haddimize... Rabbimiz, dünya hayatında, tüm kullarına, çeşit çeşit imtihanlar var eder...
Her kulun yaşam şartlarına göre değiştirir. Ve dayanabilme gücü çerçevesinde imtihanını hayat süresince yaşamasını nasip eder. Hastalık, maddiyat, gurbetlik, kötü eş... Gibi...
Köyümüzde geçim olanağı olmadığından, dedeniz gurbete çıkmıştı. Henüz bir kaç aylık evliydik. Üstelik ne zaman döneceği de belli değildi. Ev halkı kalabalıktı. Yokluk yok kelimesini tam anlamıyla yaşatacak kadar "yok"tu.
Aylar üstüne dönen dedeniz, dayınıza doyamadan, gurbette yakalandığı hastalığa boyum eğerek rahmete gitmişti." Çok gençtim kucağımda henüz baba bile diyememiş bir evlatla kalmıştım. Aradan çok geçmemişti ki…(gözleri dolu dolu olmuştu ananemizin) Kuma olarak istemeye başlamışlardı. Oysa ben oğlumla hayata tutunmuştum. Başka bir yaşam lazım değildi.
Ama ahh cahil kafalı kanunlar koyanlar ahh. Bir taraftan da mal mülk kaygısı da başlamıştı. Evlenirse malı alır gider miydi? Sonuçta evlat vardı ortada. Nemi yaptılar? Sormadan nikahımızı kıydılar. Üstelik oğlumun amcası ile." (Ananemizin yüreği nasıl yanmış ise, yıllar o acıyı yok edememişti.)
Sabır etmek en büyük ilacımdı. Ağladığım gecelerdeki tek tesellimin adıydı. Vardır yüce rabbimin bildiği… Böyle yaşamam lazımmış ki, yaşıyorum. Elimden gelen sabır ile nefes almaktı. Eğer sabretmeseydim, mutsuz umutsuz huzursuz evlatlarım olacaktı. Onların hayatlarına isyanları oynayarak örnek olamazdım. Huzursuz büyüyen nesilden çevrelerine zarardan başka bir şey gelmezdi. Sıkıntılara bela ve dertlere sabretmek en büyük nimet olduğunu bilerek yaşamak...
Sabırsız kullar felaketlere düçar olurlar. Kendilerini ve çevresindeki tüm insanları Kedere ve isyana hatta intiharlara sürüklerler..." diyerek hayat dersimizi noktalamıştı...
Her haline sabır ile cevap verebilen bir şükür abidesine hepimiz öylesine bakakalmıştık. Bizim başımıza gelse dayanabilir miydik? Bu kadar hoş görülü merhametli şefkat dolu olup çevremize ışık saçabilir miydik? Sabır, insanın en güçlü ilacı ve yaralara en büyük merhemdir. Yüreklerin sevgiyi yaşabilmesinin Tohumunun adı "sabır"
Sabretmek, kurtuluşa, başarıya sebep olan en güzel huydur. Peygamberlerin hasletlerindendir, sabır. Bunun için atalarımız; "Sabır, acı ise de meyvesi tatlıdır. Sabır selamettir. Sabırla koruk helva olur.” demişler... Belalara sabretmek, kurtuluşa sebeptir.
Peygamber Efendimizin bir müjdesi ile noktalayalım sabır dersimizi; "Hak Teâlâ, sevdiği kulunu dertlere müptela kılar, o da sabrederse, ondan razı olur."
Sabrınız Hak Teâlâ’ya uygun ve Yaradanın rızasını alan kullarından olmak ümidiyle değerli okurlarım...