Kendi canından öteye can var mıdır?... Nefes alışını bile dikkatle takip ettiğiniz. Gülüşüyle her şeyi unuttuğunuz. Yada canı acıdığında canınızın ondan çok yandığı.. Her kadının hayatta belki en çok yaşamak istediği bir duygu...
Evet, "anne olmak" Dünyada tek karşılıksız sevgidir. Annelik duygusu anlatılmayan bir "Aşk'tır. "Her olumsuzluğuna kılıf uydurduğun, her başarısına övündüğün sadece mutlu Olması için çalışıp didindiğin tek varlıktır. "Evlat."
Anne olmak öyle kutsal öyle muhteşem bir görevdir ki... Yeter ki, evlat veya evlatlar mutlu ve sağlıklı olsunlar. Gülümsesinler hiç ağlamasınlar. Annelik görevi daha ilk elinize aldığınız test sonucunun "pozitif" yazmasıyla başlar. Sanki birden üstünüze öyle bir yük öyle bir sevda ve aşk gelir ki...
Daha iğne ucu kadardır oysa. Ama canına can eklenmiştir. Zaman ilerledikçe ve içinizde kıpırdamaya başladıkça... Anlatılmaz heyecanla tekme atışlarına sevinir hatta ağlarsınız. En ağır yükü aylarca taşırsınız da, sesiniz çıkmaz. O dayanılmaz sancılar çekilirken bile, evladınıza bir şey olmasın diye her şeyi göze alırsınız. Saatlerce hatta bir kaç gün, sancı çekip evladının ilk ağlama sesini duyduğunda tüm acılarını unutan tek varlıktır adına "anne" dediğimiz.
Çok uzun zaman olmuştu evleneli. "Her şey yolunda gidiyordu. Severek evlenmiştik. Ufak tefek cilve kavgalarını saymasak mutluyduk."diye gözleri dolmaya hazır bir şekilde anlattı... Birbirimizi tanımak için iki sene çocuğumuz olsun istemedik. Ne kadar sevsek te bir birimizi evlilik farklı bir hayata başlamaktı. İki ayrı karakterin bir olmasıydı. Zaman hızla akıp gitmişti.
Artık anne-baba olmaya karar vermiştik. Lakin bizim kararımız ile olmuyormuş, bu işler. Anlatmaya devam ederken acı bir gülümseme belirdi dudaklarında. "Sonrası malum, rutin doktorlar ile mücadele başladı. Her bir doktora bir umutla gittik. Belki bu doktorda devamız vardır diye. Eşim çok anlayışlı bir insan olmasa her halde kafayı yerdim. Zaman geçtikçe her beni gören bebek yok mu? Diye sormasından artık bıkıp usanmıştım." deyip ağlamamak için başını göklere kaldırdı.
"Ya o insanların bana gösteriş için yaptıkları hareketler, söyledikleri kelimeler...En acısı da, yakınlarımın yapmış olmalarıydı. Bana çok yakın biri üç-dört aylık hamileyken uzanıp dolaptan alabileceği bardağı almaz, Gözüme baka baka eşine aldırırdı. Üstelik hamileyim ya... diye de eklerdi. Böyle nelere maruz kalmıştım."diye anlatırken, benim bile canım acıdı. İnsanlardan kaçar bir hale gelmek nasıl bir duygudur. Sanki suç işlemişsinizde ...Oysa kulun elinde olmayan bir olay bu!!!
Dinlemek bile yormuştu beni. Nasıl dayanmıştı... Kahvesinden bir yudum alıp devam etti. "Tüp bebek yapmaya karar vermiştik. Heyecanla beklemek insanın ömründen ömür alıyor. Bekleme süresi bitmişti. Artık gelecek bir cevaba kilitlenmiştim. Ne hayaller kurmuştum anlatamam." Zorla yutkundu. Hala aynı acıyı yaşıyordu. Ellerinin titremesini kahve fincanına tutarak gidermeye çalışmasına göz ucuyla bile bakamıyordum. Devam etti telefonda beklediğim ses nihayet gelmişti. Nefesimi tuttum. O an sanki derin bir okyanusun içinde yüzen bir dalgıç gibiydim. Evde yalnız olup olmadığımı soran kişiye yalnız olmadığım gibi küçük bir yalan söylemek zorunda kalmıştım. Ve tüm hayallerimi okyanusun derinliklerine bırakan haberi kulaklarım işitmişti. Olmamıştı. Hatta hiç olmayacaktı..."
Bir annelik öyküsünü dinlerken ağlamamak için hiç dişlerinizi sıkmaktan yoruldunuz mu? Yine ayetler gözümün önünden akıp geçti. Her şeyi bize ince detaylarıyla anlatan rabbimizin kitabını neden okuyup anlamayız ki? Oysa okusak dertlerimize ilaç sunmuş oluruz. Hastalıkların çaresi ilaç değil midir? Her şey yolunda ve iki sağlıklı insandılar. Fakat olmayınca olmuyordu demek. Aklıma Kur’an-ı Kerim’den gelen ayet; "Hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir" (Şûrâ/50)
Konuyu değiştirmem lazım olduğunun hemen farkına varamayışımın hüznü ile saçmada olsa aklıma geleni anlatmaya koyuldum... O günün gecesi benim için uzun oldu. Aklıma neler gelmedi ki. O egolarını tatmin eden insanlara sövüp saymadım desem yalan olur. O gece aklıma yıllar öncesi dördüncü çocuğuna hamile kalan tanıdığım birinin sözleri aklıma hançer gibi gelip saplandı.
"Eğer bu da kız ise aldıracağım." Hiç milletin sözleri ile uğraşamam. Dördüncü kız doğurdun demelerine asla katlanamam" demişti. Ne diller dökmüştüm. Nasıl dualar etmiştim. Bir cana kıyacaktı...Aman Allah'ım!!! Sanki canı yaratan kendisiydi. Kararı kendi nasıl verecekti? Diğer kızlarından birini öldür dediğimde, bana öyle bir bakışı vardı ki... Saçmaladığımı söylerken kendinin ne kadar saçmaladığını ve katil nasıl olacaktı bilmiyor muydu?...
Yaradan bize yolladığı kitabında apaçık anlatmıyor mu? "Evlâdlarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Hakikat, onları öldürmek büyük bir suçdur. Haramdır. (İsra /31) Geçim yada başka bir sebepten dolayı Nasıl olurda, Yaradanın yarattığı cana kıyılabilinirdi. Üstelik bir anne ise...
Akılların almadığı bu soruyu sizlere soruyorum?... Kürtaj adı altında bir cinayet işlemek... Nasıl bu kadar basit olabiliyor. Ne olursa olsun ister adına geçim korkusu, isterseniz sakat doğacak adı altında yapılan saçmalık, ister kariyer planları, isterseniz kız oğlan ayrımı gibi saçma sebepler üretin...
Önce vicdanlarınızla konuşun. Düşünün içinizdeki canın da yaşamaya hakkı var. Ve bu hak size ait değil. Allah'ın kudretine karşı gelmek... Sonra el açıp diğer evlatlarınızın sağlığı yada başka işleri için Rabbulaleminden istemeye nasıl yüzünüz olabilir. İnsan oğlu ne kadar da cahil !!! "Evet Biz, o emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar ve ondan korktular da insan yüklendi onu. O gerçekten çok zalim, çok cahil bulunuyor.” (Azhab/72)
Sorunlarımız elbette olacak. En güzel Cevapları "vicdanlarımız verir" unutmayalım. Ellerimizde olmayan işlerin varlıkları için Ne egolarımıza tavan yaptırmayalım. Ne de bize ait olmayan canlı bir varlığın katili olmayalım. Değerli okurlarıma... Sizlerin her daim doğru karar ve vicdan hesabı yapmayan cevaplar vermeniz dileğimle...