Hayat yüksek merdivenli sonunda ne olduğu görünmeyen bir gökdelene benzer. Her katında biraz nefes almak için durup dinlenirsiniz. Sonra kaldığınız yerden devam edersiniz. Bacaklarınız ağırsa da ya da ellerinizde yük olsa da mecbursunuz o merdivenlerden çıkmaya. Ne tuhaftır ki...
Yorgunluk içinde nedenlere, niçinlere sorular sormadan tüketilen fani hayattır. Hedef var olsa da! Aslında amaç hayatı bahşedilenin isteğine uygun yaşamaktır. Hedefler, kullara göre değişir. Elbette ki... Çareler aranır, dertlere... Yanlış yerlere saklanmış bir oyun gibidir, hayat. İpuçları ile koyulursun yola. Ama aradığının ne olduğunu bilmeden yanlışlıklar içinde devam ederek arasın dermanları...
Oysa her şey apaçık değil mi? Yaradan bizleri kulluk vazifemizi yapmak ve Sonsuz hiç bitmeyecek (Allah'ın baki sıfatını alacağımız )bir hayatı kazanmak için yaratmadı mı? Ve bizlere "imtihandasınız" buyurmadı mı? İmtihan kelimesi insana çalışma azmi verir. Sonuca varılacak bir güç oluşmasını sağlar. Eğer kazanmak istiyorsak...tabi ki.
İnsanoğlu aptal ve akılsız değildir. Sadece cahil ve acelecidir. Nereden bu kanıya vardım derseniz? Bakın Rabbul-alemin ne yazmış kitabımıza;"Ahzab Suresi 72. Ayet/insan ne zalim ve cahildir." "Cahil insan cesur olur" der atalarımız. Bilmediği denize dalan, sonu olmayan yolda koşandan ne hayır gelir ki... Kendi istek ve doğrularımızı diretmek ne kadar vahim bir vakıadır.
Gelenek ve görenek adı altında bizlere dayatılan bir yaşam biçimini, sorgusuzca kabullenmek? Zalimlikten başka ne olabilir ki? En acı gerçekte, geleneklerimizi zamanla İslam adı altına toplayıp dinimizi sömürmektir. En büyük vahşet!!!
Doğusuyla batısıyla ülkemizde insanların eziyet gördüğü bir yaşam biçimi... İslam dini apaçık anlatılmış ve yazılmış olmasına rağmen, hâlâ hurafeleri dinimizin bir Parçasıymış gibi gösterilmesi… Kuran-ı kerimde olmayan ayetleri varmış gibi aktarılması. Yahut ayetlerin çarpıtılıp yansıtılması...
Bir ara Kur’an’ın şifresini çözdüm diyenler bile ortalıkta şarlatanlık peşinde koştular. Kur’an-ı Kerim apaçık anlatılmıştır. Hurafeler neden bu kadar hayatımızda var olmuş? Nedir hurafe: dinde var olmayan lakin dine aitmiş gibi lanse ettirilen yalanlar... Hurafe, gelenek- görenek ve bidatlar... Bunların hiç biri dinimizde yer bulmamıştır. Edep ve hayayı gelenek olarak algılamayalım. "El Hayat’ul minel iman: haya imandandır."
Ramazan ayı mübarek ve müminlerin bedenlerinin zekatını ödedikleri, açlığın ve şükrün anlamına erişildiği bir aydır. Ama Ramazanın ilk günü, cahil kulların yaptığı Olaya bir de medyanın çanak tutmasıyla... Daha ilk gününde başlanır bidatlar. Evet, ne acıdır ki insanlar "oruç baba türbesi" ilan ettikleri aciz bir ölmüş beşerden medet ummalar. İlk oruçlarını huşu ve şükür içinde açmayıp ?... Duvarlara sürmeleri, isteklerde bulunmaları... Gülün, ağlanacak hallere. Oysa yaradan oruçlunun orucunu açma vaktinde aradaki tüm uzaklıkları (manen)kaldırır. Ve "buyur kulum benim için tuttuğun orucunu açma vaktinde, ben den ne istersen iste" diye kalplerimize huzur bahşeder. Lakin bizler bidatlara yöneliriz. Bir ana-evlat arasında geçen konuşmaya vapurla yaptığım bir yolculukta kulaklarım Şahitlik etti. Anne;"kızım falan yatıra (ölen iyi kula takılan lakap) gidelim orda şifa bulucan." ölmeden önce demiş ki o yatır;"bana sağlığında gelip şifa bulanlar, mezarıma gelince de aynı şifayı bulacaklar."
Hey güzel Allah'ım... Şaşmamak mümkün değil. Yaradanın kulu rabbini bırakmış bir cansız bedenin yattığı kabirden medet ummaya kalkıyor. Efendimize peygamberlik geldiği zamanın "cahiliyye dönemi" sanki... Şifa ve derman için bu mudur çare aramak? Asla ve asla... Dua vardır elbette. Rabbimiz ne buyurmuş;"dualarınız olmasa size değer verir miydim?” (Furkan/77) Bizleri çevreleyen bu bidatlar hayatımızı yaşanmaz çöküntüler içinde hapsetmekte. Her şeyin bir çaresi elbette vardır. Çalışmak derman aramak ve elbette dua etmek koşuluyla. Lakin anlamsız "hoca "adı altında ki şarlatanlara maddiyat kaptırmaktan daha tehlikelisi maneviyatı yok etmektir. O şahıslara inanan kullar zamanla Yaradana olan sevgisinden de vazgeçiyorlar. İnanç kulun Rabbini koşulsuz sevmesidir, inanmasıdır. Edilen duaların ardından, isteklerimiz olmamış ise, kabul olunmamış sanılmasın dualarımız...
Rabbim bazı duaların karşılığını ahirette "cennet hayatı "olarak bahşeder biz aceleci kullarına. Çünkü dünya hayatı için, o duamız da bizler için hayır yoktur. Lakin bizler anlık görebildiğimizden algılayamıyoruz. Kabul olunmamış dualarımıza bir de isyan ekleriz ardından. Acizliğimizi kanıtlarcasına...
Sabır ve dua ile çalışarak fani dünyamızı kazanmalıyız ki, baki hayatımız da sonsuz mutluluğa kavuşalım. Bidatsiz hurafesiz İslam ışığında yürümeniz umuduyla sevgili okurlarım, Hayat fani Cennet baki... Unutmayalım…