Ümmetin Hamisi Kürtler!

Birileri Kürt milletini özellikle hain ilan etmek istiyorlar. Hem ırk olarak hem de dinlerini tartışma konusu yapmak için özen gösteriyorlar. Evet, Kürtlerin içinde de sıkıntılı kişiler vardır. Ama Türklerin veya diğer ırkların içinde daha çok sıkıntılılar var olduğu da bir gerçektir. Elbette eleştiriler olmalıdır. Çünkü eleştirmek hem hak hem vazifedir.

Belki çoğunuz hatırlar, Fehmi ŞİNNAVİ adlı bir Arap yazar Saddam zamanında İslam ümmetinin yetimleri Kürtler isimli bir kitap ele almıştı. Aynı kitap şimdi de günümüze ışık tutan gerçeklerden ibarettir.

Yazar kitabını tanıtırken şöyle diyor; “Bu kitap vesilesiyle Kürtler konusunda yaptığım savunma, bir avukatın herhangi bir davada yapmak zorunda olduğu savunma biçiminde algılanmamalıdır. Bu yanlış olur, çünkü ben bir Kürt değilim. Kürtlerin kendilerini savunmam için tuttukları bir avukat da değilim. Ama hemen belirtmek zorunda olduğum bir gerçeklik vardır. O da, Kürtlerin yüzlerce-binlerce kez savunulmayı hak ettikleri gerçeğidir. Ama ben bu kitabı sırf onları savunmak için yazmadım. Ayrıca bu çaba benim gücümü aşan bir çabadır. Bir kez daha vurgulamak isterim ki, benim bütün amacım ve çabam; hakkın ve adaletin bu konuda tecelli etmesidir.” Yani Kürtlerin hakkını savunmanın bir hak olduğunu destekliyor.

Yazarımız sebeplerini de açıklıyor; “Bence Kürtlerin zengin yeraltı ve yer üstü kaynakları aynı dini paylaşan kardeşleri tarafından ne yazık ki, hak ve hukuka aykırı bir biçimde gasp edilmiş veya başka zümrelere devredilmiştir. Bütün bu gerçekleri kendi gözlerimle müşahede etme imkânı buldum. Günün birinde çok sevdiğim ve değer verdiğim bir dostumla yayınlanması için sunduğum “İslam: İslam ümmetinin yetimleri başlıklı makalemde bu görüşlerimi açıklıkla dile getirdim. Ama bu makalem nedense İslam dünyasında büyük bir sessizlikle karşılandı ve açıkçası önemsenmedi. Ama Ermeniler konusunda yazdığım bir makale hayli tartışmalara ve eleştirilere neden oldu. İşte o zaman daha iyi anladım ki, İslam dünyası büyük bir gaflet içinde bulunmaktadır. Müslümanlar uyumaya devam ederken karşı taraf gayet uyanıklıkla gelişmeleri izlemekteydi.” Ve maalesef İslam ümmeti derin uykusuna hala devam ediyor. Bu uykudan uyanmamız için Şehit Malcolm X bizleri böyle ihtar ediyor. “Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter.” Sadece uyandırmayı başarabilecek iki Said’imiz gibi öncü şahsiyetler lazım gelir bizlere.

Arap yazar Kürtleri tarif ederken şöyle diyor; “Kürtler hiç kuşkusuz dürüst ve saf Müslümanlardır. Dahası, onlar İslam mızrağının da başıdırlar. Kürtler, 14 asırdan bu yanadır İslam kimlikleri konusunda taviz vermemiş, hep İslam üzere kalmışlardır. Kanımca, Kürtlerin İslam tarihine ve İslami mücadeleye sunduğu katkılar, öbür toplulukların sunduğu katkılardan ayrı değerlendirilmelidir. Çünkü Kürtler mücadeleye sadece sözleriyle ve mallarıyla değil, hemen her zaman bedenleriyle-canlarıyla katılmışlardır. Selahaddin Eyyubi’nin mücadele tarihi buna güzel örneklerden sadece birini oluşturmaktadır.”

Bunu da göz önüne getirerek Kürt sorununun hakkaniyet ölçüleri içerisinde tartışılarak bir çözüme kavuşturulması sağlanmalıdır. Hepimiz hakkın ve haklının yanında yer almalıyız. Hak ölçülerini kendi ellerimizle yıkmamaya azami gayret göstermeliyiz. Özellikle biz Müslümanlar, hakkın temsilcileri olmalıyız. Aziz Peygamber’in (s.a.v.) bu konuda ortaya koyduğu ölçü gayet nettir. “aleyhinize dahi olsa adaletten ayrılmayınız, adil olunuz. Çünkü adalet, İslam’ın özüdür, mülkün de temelidir. Bir devlet kâfir bile olsa adalet sayesinde ayakta kalabilir, ama Müslüman bile olsa adaletten yoksunsa yıkılmaya mahkûmdur.”

Bütün bunları görmezden gelerek Kürt düşmanlığı ile yapılacak işler değildir. Sizlere somut örnekler verecek olursam; Sözüm ona kendini güya kanıtlamış bir özel hareketçi Cizre’de o Kürtlerin verdiği parayla alınan silah ve mermileri zafer kazanmış bir edayla havaya sıkıyor. Havaya sıkarken ki kibri ile bozkurt işaretiyle köpek mi, kurt mu pek anlaşılmayan bir uğulamayla kime mesaj veriyor pek anlamadım. Yani sen Cizre’deki, velev ki terörist olsun böyle bir hareketle gidersen hakarete uğrayıp öyle uğurlanacaksın. Böyle kişiler sadece teröristlerle sorunları olmadığı aşikârdır. Tamamıyla Kürtlere karşı bir kinlerinin olduğu besbellidir. Bu gibi kişiler fitne çıkarmaktan başka bir amacı olmayanlardan ibarettirler. Hani nasıl deniliyorsa Diyarbakır’da, biri Sırp biri İngiliz iki ajan yakalandı. Bu ajanlara da tabiî ki de gerekli ders ve cezalar verilmelidir. Ama aynı zamanda bu özel hareketçi kılığındaki bu ajana da gerekli incelemeler yapıldıktan sonra gerekli cezai işlemler de yapılmalıdır. Bu kişiler arının yuvasına çomak sokmaktan başka işleri olmayan faşist zihniyetli karaktersizlerden oluşmaktadır. Devlet bu ırkçı fikre sahip kişileri derhal görevden almalı, aksi takdirde terörle değil de Kürt ırkına savaş açmış olacaklar. Bu da intihardan başka bir şeyde değildir. Unutulmamalı ki, Kürt ırkını bitirmeye kimsenin ne gücü yeter nede çapı…

Diğer bir taraftan da Diyarbakır surlarına asılan bayrak meselesi. O surlara asılan bayrak tamamıyla kötü düşünce sonucu, fitne çıkarmak isteyen provokatör kişilerin elleriyle olanlardan ibarettir. Kabuk tutmuş yarayı kaşıyarak kanatmaktan başka bir şey değildir. Bir de diyorlar ki Türk bayrağını hazmedemediler. Etmezler tabi. Türk bayrağı ise Türklerin yaşadığı yerlere asın, yok eğer Türkiye bayrağı ise Türk bayrağı demekten vazgeçin. Cumhurbaşkanı, başbakan ve tüm yetkililer bas bas bağırıyor; tek devlet, tek vatan, tek bayrak… Şayet bu öyle ise neden Türk bayrağı oluyor. Buna kısa zamanda çare bulunulmalı.

Kabuk tutmuş yaraya dahi merhemlerin icat edildiği günlerde buluşmak dileğiyle…