Hayat Rehberimiz Kur’an’ı Kerim, En Nisa Suresi 136. Ayette şöyle buyurmaktadır. “Ey İman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği kitaba İman edin. Kim Allah’ı, Meleklerini, Kitaplarını, Peygamberlerini ve Ahret gününü inkâr ederse, sapıklığın en derinine düşmüş olur.”
Dikkat edilirse kâfir ve müşriklere değil de ‘Nasıl iman edileceği ile ilgili olarak’ İman edenlere hitap edilmektedir. Veya İman edenler; İmanlarını test etmeleri, İmanlarını gözden geçirmeleri için uyarılmaktadırlar…
Allah, yarattığı insanoğlunun dünyada da Cennetvari bir hayat yaşaması için Kitap ve Peygamberler göndermiştir. İnsanoğlu ‘hayatı kullanma kılavuzu’ olan bu rehberlere uydukça, fert ve toplum olarak huzur ve adalet içinde yaşamıştır. Ama insanın Rabbi olan Allah’ın emir ve yasaklarından uzaklaştıkça da nefislerine ve kendileri gibi kullara kul olmuş, acı ve ıstıraplar içinde kıvranmışlardır.
Rab, Hâkim, Melik… Olarak Allah’ı kabul edip; Allah’a teslim olanlara, Allah’ın istediği bir şekilde yaşayanlara ‘Müslüman” denir. Müslümanlar, dünyadaki adalet ve dengeden sorumludurlar. Müslümanlar dünyanın kalbi durumundadırlar. Müslümanlar iyi oldu mu, hayat onlarla güzelleşir. Eğer bu gün dünya insanlığı; zulüm, katliam, işgal, yoksulluk, fitne… Hastalıkları altında eziliyorsa, dünya Müslümanları zayıf ve görevlerini yapmıyor demektir.
Evet, herkes inandığı ve layık olduğu şeyi yapacak. Allah’tan gafiller kendi çıkar ve iktidarları için insanlara zulmedecekler; hakkı bulamamış ve zayıflar da zalimlerin ayakları altında ezilecekler. Irkından dolayı, dilinden dolayı, İman ve ibadetinden dolayı, zayıflığından dolayı, çıkar ve iktidarlar uğruna… İnsanlara zulmediliyor.
Ey İmanının şuurunda olanlar! Kalkın ve sorumluluğunuzu yerine getirin. Siz bu dünyayı cennete çevirmeye çalışmadıkça, Ahrettiniz Cennet olmayacaktır. Kur’anı Kerimin buyurduğu gibi “ Ey İman edenler! İman ediniz…” İmanınızı gözden geçiriniz. Siz yeryüzünde; doğruluğun, Hakkın, Adaletin, Özgürlüğün, barış ve kardeşliğin birer nişaneleri olmakla sorumlusunuz. Siz; ezilenlerin, zayıfların, yolunu kaybetmişlerin… Umudu olmalısınız. Hakkıyla eda edilen bütün ibadetler, sizi güçlendirmeli ve sosyal olaylara daha duyarlı hale getirmelidir.
Eğer bu gün bütün İslam coğrafyası emperyalistlerin işgali altındaysa…
Eğer şeytani güçlerin fitneleriyle Müslüman halklar birbirine kırdırılıyorsa…
Eğer insanlar, Allah’ın kendilerine verdiği haklardan mahrum ediliyorsa…
Eğer her tarafta adaletsizlik, yolsuzluk, sömürü ve zulümler varsa…
Eğer ırkçılık ve mezhepçilik saplantısıyla insanlarımız birbirlerinin boğazını sıkıyorsa…
İslami ahlak ve kültürden bihaber yetiştirilmiş gençlerimiz, Marksizm için mücadele ediyorsa…
Eğer insanlarımız zulüm ve katliamlardan kaçmak için, bu fitnelerin esas müsebbibi olan emperyalistlere sığınıyorsa… Bizler gaflet içindeyiz ve görevimizi yapmıyoruz demektir.
Dünya ve ahiret kurtuluşumuz için uyanmamız ve dirilmemiz gerekir. Ezilen ve kurtulmayı bekleyen insanlara bir umut olmamız gerek. Bunun için de öncelikli olarak kendimizi düzeltmeli ve hak ile donatmalıyız.
Allah’ın emir buyurduğu gibi: “ Dosdoğru” olmalıyız…
Allah’ın emir buyurduğu gibi: “ Hakkı ve Adaleti ayakta tutan şahitler ” olmalıyız… Asla ve kat’a zalim ve insanları aldatan sahtekârlardan yana olmamalıyız. Allah, “Zalime meyletmeyin ateş size dokunur” buyurmaktadır. Hz. Peygamber (sav) de “ Bizi aldatan bizden değildir” buyurmaktadır. Bir damla necaset, bir kova temiz suyu necis yaptığı gibi: toplum tarafından zalim ve sahtekâr bilinenler de bulundukları camiaları böyle itibarsızlaştırır ve dağıtırlar. Bizi geri ve zayıf bırakan, düşmanlarımızın gücünden daha ziyade kendi gafletimiz ve günahlarımızıdır. Müslümanlar emin olmalı ve kendi aramızda Adalet ve kardeşliği öylesine gerçekleştirmeliyiz ki; muhaliflerimiz bile bizim Adalet ve dürüstlüğümüze şahitlik etsinler…
Okumayı ve çalışmayı emreden İnancımız gereği, günümüz toplumları üzerinde etkili olan çağın silahlarına sahip olmalıyız. Şiddet, yalan ve iftirayı birer silah olarak kullanan İslam ve insanlık düşmanlarına karşı uyanık ve tedbirli olmalıyız. Medyayı iyi kullanmalı ve kendimizi yeterince insanlara ifade edebilmeliyiz. Hakkı ve Adaleti tesis etmek için, zalim ve kötülerden daha çok çalışmalı, daha çok güçlü olmaya çalışmalıyız.
Allah’ın emir buyurduğu gibi “Kardeş olmalıyız.” Birbirimize sahip çıkarak, cemaatleşerek- örgütlenerek Ümmet bilincini diriltmeliyiz. Önceliklerimizi iyi tespit etmeliyiz. Kısır çekişmelerden ve taassuptan kaçınmalıyız. Allah’ın müsaade buyurduğu, belki de teşvik ettiği İçtihat- yorum farklılıkları üzerinde cedelleşmemeli, Ahkâmlar- ana dava üzerinde birleşmeliyiz. Davetimiz Tevhide, adalet ve insanlığa olmalıdır. Çıkar ve ideoloji için insanların birbirini harcadığı günümüzde; toplumun İslami yaşayan davetçilere çok ihtiyacı var. Belki de fazla söze gerek yok. Yaşantımızla; Adalet, dürüstlük ve kardeşliğimizle örnek olabilirsek… Gerisi Medine dönemi gibi “ İnsanların fevc fevc İslam’a koştuklarına” şahit olacağız…
Kâfir ve zalimlerin sebep olduğu bütün sorunların çözümü için umut ve çare olmalıyız. Bütün insanlara ve dertlerine sahip çıkmalıyız. Dini, ırkı, sınıf ve cinsiyeti ne olursa olsun; hukuki eşitlik olarak bütün insanlara bir tek insan gözüyle bakmalı ve her insanın Allah’ın kendisine verdiği hakkı kullanmasına yardımcı olmalıyız.
Tıpkı Ebu Süfyan gibi azılı İslam düşmanlarının, gıyabında Hz. Muhammed’in dürüstlüğünü ve yardımseverliğini ikrar ettikleri gibi; Biz de adalet, dürüstlük, kardeşlik ve yardımlaşmayla örnek olmalıyız…
“Siz insanlar için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emir, kötülüğü yasak edersiniz. Allah’a da kesin inanırsınız…” -Al-i İmran: 110-
“Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) inanıyorsanız, üstün olan sizsiniz” -Al-i İmran: 139-