Ey insanlar! İnatçı mı inatçı bir zamanda sabahladık; nankör mü nankör ve çetin bir zamana kaldık. Bu zamanda iyi kişi kötü sayılmada; zalim, zulüm ve serkeşliğini artırdıkça artırmada… Bildiğimiz şeylerle faydalanmaktayız, bilmediğimiz şeyleri sormamaktayız; musibet gelip çatmadıkça da korkmamaktayız.
İnsanlar dört bölüktür: Bir bölüğü kılıcını çekmiştir, kötülüğünü izhar etmiştir; yaya-atlı adamlarını toplamış, kendisini ortaya atmıştır; dinini yok edip gitmiştir; bütün bunları da yok olacak mal elde etmek; yahut ordulara baş olmak; yahut minbere (koltuk) çıkıp yücelmek, halka ululuk satmak için yapar. Ne kötü alışveriştir dünyayı kendin için para-pul görmen, ondan ibaret bilmen. Allah katında nail olacağı lütfu, ihsanı karşılık verip dünyayı alman…
Bir bölüğü de kendisi alçalmadıkça, malı- mülkü azalmadıkça (kendisine dokunmadıkça)… Yeryüzünde bozgunculuğu men etmez.
Bir bölüğü de, Ahiret ameliyle dünyayı diler; dünya ameliyle ahireti dilemez. Kendini alçak gönüllü göstermeye çalışır; adımlarını sık sık atar; eteğini beline dolar; kötülüğünü gizleyip, halka emin görünmeye uğraşır. Allah’ın kusurları örtüşünü de suç işlemeye vesile kılar.
Dördüncü bölüğü ise, aslında bir yüceliği olmadığından; soy-sop yüksekliğine sahip bulunmadığından bu hal, onu başka bir hale sokar. Kanaat ehli görünür, zahitlerin libasına bürünür; bu yüzden ne gece yatıp dinlenir, ne de gündüz bir şey yiyip doyar.
Geriye kalan erlerse, dönüp gidecekleri yeri anarak gözlerini yumarlar; mahşer korkusuyla gözyaşlarını dökerler. Kimi vakit perişan olurlar; kimi vakit korkarlar! Kahrolup giderler. Kimi zaman susarlar, ağızlarını yumarlar; kimi öz doğrularıyla Allah’ı anarlar. Kendilerini gizlediklerinden dolayı adları, sanları anılmaz. Alçak gönüllüdürler, izlerinin tozları bile belirmez. Acı bir deniz içindedir onlar; ağızları kurumuştur, sesleri çıkmaz. Gönülleri yaralıdır, feryatları duyulmaz. Halka öğüt vere vere usanmışlardır (yorulmuşlardır); kahrola ola zayıflamışlardır, öldürüle öldürüle azalmışlardır...
Dünya, gözlerinizde, deri tabaklanan ağacın yapraklarından da aşağı olmalı; koyun kırkılan makastan düşen yün kırpıntısından da daha değersiz olmalı. Sizden sonrakiler sizden ibret almadan, sizden öncekilerden ibret alın siz…
Kaynak: Nech’ul Belağa
Ne dersiniz? Hz. Ali 1400 yıl öncesinden, bize, bu günkü toplumumuza mı sesleniyor?
Nihayetinde herkes kendine yakışanı ve layık olduğu (cennet- cehennem ) yola uygun olanı yapar. Kendi öz kardeşleri tarafından kıskançlık dürtüsüyle öldürülmek istenen Hz. Yusuf Peygamber gibi; Hz. Ali ve oğlu Hz. Hüseyin’de kendi kabile ve içlerindeki hırs esiri cahil ve münafıklar tarafından ihanete uğradılar. Ve dünyanın imtihan olması ve Adalet gereği bu gün de Hak – batıl mücadelesi: İman, küfür, münafıklık, riya, mal ve iktidar hırsı, cehalet, kavga… Herkes kendisine yakıştırdığı ve layık olduğu bir şekilde yaşam sürmeye devam ediyor.
İnsan ve İnsani değerlerin bütün mal, mülk, iktidar, parti ve ideolojilerden çok daha değerli olduğunun şuuruna varanlardan olmak dileğiyle HAYIRLI CUMALAR…