Muhaliflerimizden, yöneticilerimizden, komşuluk ve akrabalık ilişkilerinden, gidişattan… Her şeyden ve herkesten şikâyetçiyiz. Hep başkalarından iyilik bekliyoruz, başkalarının kendilerini düzeltmelerini istiyor ve bekliyoruz. Ama kendimizin de toplumun ve bu şikâyetçi olduğumuz olumsuzlukların bir parçasını olduğunu hep göz ardı ediyoruz.
15-20 yıl önce belimizi büken esas meselelerimiz olan inkâr, yasak, işkence, faili meçhuller, yüksek faiz ve enflasyon, yaşlı ve özürlü insanların sokağa terk edilmelerini, hastanelerdeki yetersizlik ve sıkıntıları, ödeyemedikleri ücret karşılığında hastaların rehin alınmasını… Unuttuk. Bu gün yaşanan moderniteyi, sahip olduğumuz araç ve lüks daireleri belki hayal bile edemiyorduk. Ama gel gör ki, gelişen bu kadar olumlu ve zenginliğe rağmen; insani ilişkilerimizdeki yozlaşma, şikâyetlerimiz, ayrışma ve kavgalarımız bir o kadar arttı.
Belki de siyasi bir algı ve muhalefet olan, bütün olumsuzlukları iktidar ve belirli şahıslara yükleme kolaylığına sarılmışız. Oysaki normal şartlarda iktidarlar toplumun içinden, toplumlarda insanlardan oluşur. Yani yöneticilerin de, toplumların da kaynağı birey-insandır. Sağlam toplumlar, sağlam-iyi bireylerden oluşur ve sağlam tolumlar, kendi içlerinden sağlam-iyi idareciler seçer. Bu gerçeği göz önünde bulundurarak, adil bir yönetim, adil bir yargı… Ve iyilik isteyenlerin; adil, doğru ve iyi insanlar yetiştirmeye gayret etmeleri ve iyi insanları desteklemeleri şarttır…
Elbette idareci ve hükümetler en büyük sorumluluk sahibidirler, elbette istek ve şikâyetlerimizin muhatabı onlar olacaklardır. Ebette onları sorgulamalı ve kontrol altında bulundurmalıyız, yanlışlarından dolayı hesap sormalıyız. Ama birey ve toplumsal olarak insanın da sorumlu bir varlık olduğunu unutmamalıyız. Hep başkalarını suçlayarak, bütün olumsuzlukları başkalarına yükleyerek, sorumluluktan sıyıramaz ve sorunlarımıza çözüm bulamayız. Öncelikle herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Herkes sorumluluğunun bilincinde olarak, düzeltmeye kendinden başlamalıdır. Başkalarından, muhaliflerimizden adalet, dürüstlük, saygı, haklara riayet… Her ne istiyor ve bekliyorsak, bütün bunlara öncelikle bizim uymamız ve yerine getirmemiz şarttır.
Bu günkü problemlerimiz dünkünden çok farklıdır. Dün inkâr, asimilasyon, sürgün, katliam gibi dışardan saldırılarla sindirilirken; bu gün içerde üretilen şiddet, tek tipçilik, ayrışma ve ideolojik dayatmalar çok daha tehlikeli sinyaller vermektedir.
Öncelikle kendi evimizin içini, kardeşlerimiz ve akrabalarımızla aramızı düzeltmeliyiz. Bu da, insanları bir parti ve ideoloji etrafında tek tipleştirmekle değil; bilakis farklı düşünce ve oluşumlara tahammül ve saygı göstermekle sağlanabilir. Bu günkü yaşadığımız sorunların, tek parti ve tek ideoloji dayatmalarından kaynaklandığını; hiçbir toplumun tek parti ve tek ideoloji dayatmalarından bir fayda görmediğini görmeliyiz.
İdarecilerden beklediğimiz Adaleti, doğruluğu, eşitliği, haklara ve farklılıklara saygıyı… Öncelikle biz kendi aramızda sağlamalı ve yaymalıyız.
Toptan kabul ve toptan red körlüğünden kurtulmalıyız. Tarafgirlik akıl ve vicdanlarımızı kör etmemeli. Kendi yanlışlarımızı da, muhaliflerimizin iyi yönlerini de görmeli ve kabul etmeliyiz. Hep söylerim; Hiç kimse mükemmel olmadığı gibi, her kesimin de mutlaka bazı doğruları vardır. Eğer siz kendi hatalarınızı ve muhaliflerinizin hiçbir iyiliğini göremiyorsanız, sorun sizde demektir.
Partizanlık yüzünden komşu ve akrabalar arasına fitne girmiştir. Dün devlet fişlerken, bugün insanlar akraba ve komşularını siyasi düşüncesinden dolayı örgüt ve partilere abartılı bir şekilde şikâyet etmekte ve parti farklılığı yüzünden akraba ve komşularına düşmanlık edip, zarar verebilmektedir.
Taklitçi ve piyon olmamalıyız. Mutlaka akıl ve vicdanlarımızın sesini dinlemeliyiz. Aklımızı, İnancımızı, vicdanımızı, insanlığımızı, akraba ve komşularımızı hiçbir parti ve ideolojiye feda etmemeliyiz. İnsanlığımızı, tüm parti ve ideolojilerden, tarafgirlikten üstün tutmalıyız.
Aramızda bulunan en korkunç, cahilane ve zalimane ihanet de, kendi dışındaki herkesi hain ilan etme gafletidir. Bir kanser hücresi gibi toplumları yıkacak bu hastalık, insanlara yapılabilecek en büyük ihanet ve kötülüktür.
Şiddete, dayatmaya, yalan ve iftiralarla karalamaya asla prim verilmemelidir. Mutlaka ve mutlaka farklılıklar arasında diyaloglar sağlanmalı ve geliştirilmelidir. Bizim birbirimizi dinlemeye ve anlamaya çok ihtiyacımız var ve birbirimizi dinleyip anlamaya çalışınca çok ta farklı olmadığımız görülecektir.
Her şeyden önce insan olmalı, insan gibi davranmalıyız. Bütün farklılıklarına rağmen, İnsanı ve insanı değerleri tüm parti ve ideolojilerden üstün tutmalıyız. Her insanın bizim gibi akıllı ve hak sahibi olduğunu kabullenmeli; kendimize istediğimiz; Hak, Saygı, Özgürlük, siyasi çalışma, örgütlenme, propaganda, seçilme… Hakkını dışımızdaki farklılıkların da hakkı olduğunu kabullenmeli ve tahammül göstermeliyiz. Bize yapılmasını istemediğimiz hiçbir şeyi, biz başkalarına yapmamalıyız.
İNSAN OLAN, İNSAN GİBİ DAVRANIR. İNSANİ DEĞERLERDE BULUŞMAK DİLEĞİYLE…