Adam, Pazar sabahı kalktığında haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini alır ve bütün gün tembellik yapıp evde oturacağını düşünür. Tam bunları düşünürken çocuğu koşarak yanına gelir ve parka ne zaman gideceklerini sorar.
Sorduğu gibi de çocuğuna daha önce bu hafta için söz verdiği hatırlar. Ama dışarı çıkmak istemediği için bir bahane uydurmaya karar verir. Ve hemen karara koymayı düşünür. Elindeki gazetenin ek olarak verdiği dünya haritasına gözleri ilişir. Önce dünya haritasını küçük küçük parçalara ayırır ve oğluna ‘eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni hemen parka götüreceğim’ der. Sonra da içinden ‘böylece zaman kazandım, dünyanın en iyi coğrafya profesörünü de getirse bu haritayı akşama kadar düzeltmez’ diye düşünür pişkin pişkin.
Aradan on dakika gibi kısa bir süre sonra; çocuk babasına koşarak gelir ve ‘ baba, haritayı düzelttim! Haydi, artık parka gidebiliriz’ diyerek özenle yapıştırmış olduğu gazeteyi tek parça halinde babasına uzatır. Ama baba gözlerine inanamaz, gazeteyi dikkatlice inceler. Ve görüyor ki çocuğu, gerçekten de hiçbir hata yapmadan sadece on dakika gibi az zaman diliminde paramparça ettiği dünya haritasını eksiksiz karşısında görüyor. Hayretler içerisinde çocuğuna nasıl yaptığını sorar. Oğul; bana verdiğin haritanın arka yüzünde bir insan resmi vardı. Önce o insan resmini düzelttim, sonra baktım ki; İnsanı düzeltince dünyada böylece kendiliğinden düzelmiş oldu.
Bunu niye mi yazdım? Çünkü hakikaten de o gazetenin arkasındaki insan gibi o kadar düzel(til)meye ihtiyacımız var ki adeta kelimeler kifayetsiz kalır. İnsanoğlu insanlıktan öyle uzaklaşmış ki, diğer canlıların şuuru olsaydı kesinlikle iğrenirlerdi insan denilen mahlûktan.
Suriye’deki o acı tabloyu minnacık yüreğine nakşetmiş garip ve kederli bir çocuğun parkta hüzünlü bekleyişini fırsat bilen densiz ve dengesiz birilerinin yaptığı şaka! internete düştü. İstanbul’da olan olay birçok insanın yüreğini burkmuştur, lakin gerçeği de gözümüze gözümüze sokmuştur farkında değiliz. Ufak bir gülmesi için neleri feda edebiliyor bu insanoğlu kavrayabiliyoruz değil mi? Uçak sesini fırsat bilen şahsiyetsiz kişi Esad’ın bomba yağdırdığını söyleyerek ufacık çocuğu korkutmaya bir şaka mahiyetiyle yaklaşıyor. O çocuk ailesini kaybetmiş-kaybetmemiş bilemiyorum. Velev ki kaybetmemişse de o enkazları gören yetişkin biri bile kaldıramazken bunu küçük çocukta deney yapmak kadar acı bir şey olabilir mi? Vicdan diye bir şey kalmadığının açık bir göstergesinden başka bir şey de değildir.
Bir diğeri konu ise İslam’i yaşamdan uzaklaşan birinin insanlıktan ne kadar uzaklaştığı gerçeği gözler önüne seriyor. Bunları yazsam mı, yazmasam mı arasında ikilem içinde kaldım ve yazmam tarafı daha ağır bastı. Yazdığımdan dolayı da siz değerli okuyuculardan özellikle çok özür diliyorum.
Türkiye’de olan ve vahameti yürek yakan bir tabloya şahit olduk son birkaç günde. 10 yaşındaki çocuğu öldürecek kadar alçalan adam(!)dan mı izaha girsem, yada bu cani ve alçağı sevgili edinen anne olamamış kaltağı mı desem anlayamadım. Üçüncü şahsiyetsizi yazmaya ellerim varmıyor ama böyle tiplerin kara yüzleri ortaya çıkarmak adına da olsa yazmak gereklidir. Çocuğu, eşinin sevgili edindiği biri tarafından öldürülmüş ve hala bu kadına güvendiğini söyleyebilen deyyus bir koca!, bir baba!, bir adam!... Nereden bakarsan tutarsız, nereden bakarsan deyyusça…
Bu insanlık dışı olayları maalesef günümüzde ayyuka çıkmış vaziyetini yaşamıştır. Her gün böyle sıkıntılar-olaylar. Bunların tek müsebbibi İslam’dan uzaklaşan nesilden başkası da değildir. Değerlerinden uzaklaşanlar hiç unutmasınlar ki, en kısa zamanda değersizleşenler bi zatihi kendileri olacaktır. Bu sıkıntılarla kendileri boğuşacaktır. Ama diğer taraftan da bu esfellerin kokusu etrafımızı kuşatıp, bizleri nefessiz de bırakabilir. Nefessiz ve soluksuz kalmamak için özellikle devletin genelde ise tüm milletin elini taşın altına koyup bu iffetsizliklere bir dur deme vakti gelmiş, hatta geç bile kalınmıştır.
İffetli ve hayâlı bir nesil gökten gelecek değildir. Bizlerin yetiştirmesiyle olacak kaidelerdir. Beklemekle olmayacağı gibi, başıboş bırakmakla da olacak değildir. Allah bizleri ve tüm Alem-i İslam’ı haya ve iffet libasıyla kuşatıp, ilim ve irfanla da yoğursun inşallah.