Bir Kutlu Doğum ayını daha idrak etmekteyiz. Efendimiz miladi Nisan ayında dünyaya teşrif buyurdular. ‘Âlemlere rahmet olarak gelen elçinin’ kutlu doğumunu tebrik etmek ise ayrı bir heyecandır. Her Nisan ayının gelişi bizi manevi bir atmosferin içine almakta, salâvat ve zikirlerle efendimizi anmaktayız. ‘Kutlu Veladet’in yıldönümü bereketiyle O’na biatimizi bir daha yeniliyoruz.
Şefkat Peygamberi, Risaletinin daha ilk gününden itibaren, insanları fıtratlarına uygun inanmaya çağırdı. Hakka davet etti. Hakikati kavramaları için, içinde bulundukları şirk inanışının kofluğunu, beyhudeliğini onlara anlattı. Kendi elleriyle yonttukları taşlara ve odun parçalarına inanmanın zilletini onlara kavratmaya çalıştı. Âlemlerin Rabbi olan Allah dururken, helvadan şekil verdikleri putlara tapınmanın basitliğini onlara haykırarak, kendi fıtratlarını uygun tevhid inancına dönmelerini tebliğ etti.
Kısa zamanda insanlar hakikati görerek etrafında toplanmaya başladılar. Bu bahtiyar ilk topluluk, Onun ilk ashabı unvanını aldılar. Maalesef onu anlamayan bedbaht insanlar da çıktı. İnatla, şirk inanışında ısrar ettiler. Onun anlaşılmaması için bütün kötü niyetlerini ortaya koydular. Hakikatin karşısında set olmak gibi, bir çirkinliğin içine girdiler. İslam’ın nurunu engelleyebileceklerini ve kokuşmuş batıl düzenlerini devam ettireceklerine kanaat getirdiler.
Bunlardan bir tanesi de Said b. As isminde bir nasipsizdi. Bu akrabaları içerisinde sözü dinlenen, zengin bir insandı. Peygamber efendimizin davetine ‘lebbeyk’ diyeceği yerde, inatla karşısına dikildi. Efendimizin tevhit davasının yayılmaması için her türlü engele başvurduğunu görmekteyiz. Kureyş’in diğer ekâbir takımı ile zulümden yana, batıldan ve karanlıktan yana tavrını ortaya koydu.
Halit b. Said bu şahsın oğluydu. Efendimizin davetini duymuş, babasının aşırı baskısı neticesinde henüz davete icabet etmemişti. Bir gece uykusunda bir rüya gördü. Rüyasında, babası onun kuşağında yakalamış bir vaziyette, bir ateş çukuruna doğru çekip götürmekteydi. Fakat ateş çukurunu tam kenarında Peygamber efendimiz durmuş, onun ateşe düşmesine engel oluyordu. Babası onu ateşe çektikçe, Efendimiz engel olmaya çalışıyordu. Bu haletteyken uyandı. Rüyasını anlamlandırmaya çalıştı. Bir taraftan babası, onu ateşe sürüklüyor, diğer taraftan Efendimiz babasına engel olmaya çalışıyordu. İşin içinden çıkamadı.
Hz. Ebubekir (ra)’in yanına gitti. Bu güzel insan Mekke’nin en bilge kişisi idi. Rüyaları da tabir etmesini bilirdi. Efendimize ilk inanan bahtiyarlardandı. Halit rüyasını Hz. Ebubekir’e anlattı. Rüya gayet açıktı. Hz. Ebubekir “Senin baban müşriktir, seni dalalete, batıla ve dolayısıyla cehenneme çağırmaktadır. Efendimiz ise seni hakka, tevhide yani cennete davet etmektedir. Hemen hidayete tabi olmalısın” diyerek rüyasının tabirini ona haber veriyordu.
Evet, Efendimiz o kadar şefkatli idi ki, hiçbir insanın tevhid dairesinin dışında kalmasını istemiyordu. Gecesini gündüzüne katarak, çevresine imanın esaslarını anlatmaya devam etti. Her gün yeni bahtiyarlar davaya katılıyor, Efendimizin hidayet davetine iştirak edip, İslam’ın bütün toplum kesimini kapsaması için tebliğlerine devam ediyorlardı. Bu güzel ve günümüze de ışık tutan örnek tablolar sadece Mekke’de olmuyor, Mekke dışından gelen birçok insan da hidayet bulup Kutlu Nebi’nin safında yerini alıyordu.
Tufeyl b. Amr Yemen taraflarında yaşayan Devs kabilesinin reisi idi. Şair ve o günün şartlarında ticaret yapabilen şahıslarındandı. Mekke’ye ticaret için gelmişti. Peygamber efendimizin davetine icabet etti ve Müslüman oldu. Efendimiz onu kendi kavmine İslam’ı anlatması için görevlendirdi. Tufeyl b. Amr da kavmine döndü. İslamı tebliğ etmeye başladı. Uzun uzun hakikati onlara anlattı. Öğrendiği ayetleri onlara tebliğ etti. Peygamber efendimizin risaletini açıkladı. Ancak üç kişinin dışında başkaca kimse bu davayı kabul etmedi. Kızdı Mekke’ye efendimizin yanına geldi.
‘Ya Resulallah’ dedi, ‘kavmim bana uymadı, tevhidi ve senin risaletini kabul etmediler, onlara beddua et helak olsunlar.’ Fakat Rahmet Peygamberi ‘hayır ya Tufeyl, bilakis onlara dua edeceğim, Allah’ın izniyle hidayet bulsunlar.’ Tufeyl’e nasihatte bulunarak kavmine geri gönderdi. Çünkü istiyordu ki, sadece Mekke’liler değil, Mekke’nin dışındaki bütün insanların da hidayet bulmasını, tevhit bayrağı altına girerek izzet ve şeref payesini elde etmelerini arzu ediyordu.
Hayber’in fethi esnasında, 80 aileden müteşekkil bir kervan gözüktü. Sahabe-i Kiram merak ettiler. Bu gelenler kimlerdi? Kervanın en önünde Tufeyl b. Amr, arkasında da İslam’a girmiş kavmi Resulullah’a biat etmeye gelmişlerdi. Efendimiz Tufeyl’i tebessümle karşıladı. Ve ona şöyle dedi; “Beddua etmemi istedin, ama şimdi Müslüman olmuş kavminle buradasın.” Tufeyl mahcup bir şekilde şöyle dedi;” Allah ve Resulü daha iyi bilir.”
Rahmet Peygamberi ilk günden beddua etseydi, o kavim helak olacaktı. Ama Efendimiz onların hidayetini istiyordu. Onlara dua buyurdu. Onlar da İslam ile şereflenerek, tarihteki şerefli yerlerini aldılar. Ya Rabbena! Bizi de onlarla beraber haşret!