Seçim bitti ama kalıntıları devam ediyor. Öyle bir meret ki, gelmesini istersin gelmez gidip bitmesini istersin bitmez. Mazlumlardan yana olmadı hiçbir zaman seçim denilen illet. Halk ise maalesef izzetten yana tercihini vermedi, seçtiği zillet.
Türkiye koalisyon (hezimet)e tekrar döndü. Dünyalık için, iş güç için, ekonomi ve gelecek için sıkıntılı günlerin başlangıcı olabilir. Düşünülmesi, uğraş göstetilmesi gereken bir konu, ama sadece düşünülmesi gereken bu konu değildir elbette. Birinci önceliğimiz kesinlikle ama kesinlikle geleceğimiz olan çocuklarımız olmalı. Bu saatten sonra çocuklarımızın geleceği için hem dünya hem ahiretlerini kurtarma adına yoğun bir mesai harcamamız gereklidir.
Çünkü, bundan böyle Ezidilik, eşcinsellik, lezbiyenlik ve daha ismini bilmediğimiz ama bizi helaka götürecek olan kavramlara tabii olabilirler. Biz Müslümanlar, bir bayan ile bir erkeğin aynı ortamda bulunması caiz değil diyorduk ki, harama bulaşmasınlar. Ama şu an ileriki günlerde geleceğimiz olan çocuklarımız erkek erkeğe sevgili (!) Olmak isteyebilirler. Ki, halk desteğini bu zihniyete mensup kişilerden yana kullandı.
Seçim sonuçlarına baktığımızda eski söylemlerimizi değiştirmemiz gerektiğini öğretti seçmenler. Özellikle, sürekli belirttiğimiz "dindar" Kürt halkı veya Türkiye'nin yüzde doksan dokuzu "Müslüman"dır söylemi değiştirilmesi gereken bir dil olmalı kanımca. Yani kimlikte Müslüman yazılması onların dindar olduğunu göstermez.
Ama millet özünü kaybetmiş olsa bile bizim başlıca görevlerimizden olan o kimliğin arkasındaki Islam yazısını gönüllere nakş etmektir. Onlar o üzerinde taşıdıkları mukadesatları unutmuş olsalar bile hatırlatacağız, uyaracağız, silkeleyeceğiz.
Görevimizi yaptıktan sonra Allah’u Teâlâ’ya tevekkül edeceğiz. Müslümanların, “Allah bize yeter, O ne güzel Vekil’dir’ -Âl-i İmran: 173- demeleri; ben yaşamak için sayısız ihtiyaçları olan bir fakirim ve fakat bunları yaratacak gücü de olmayan bir acizim demesidir. Ancak benim Rabbim, sonsuz kudreti ve rahmetiyle bana yeter, beni yoktan yaratırken, her an, her türlü ihtiyaçlarımı yaratıp bana ulaştırırken yettiği gibi, şu hayatın her meselesi için de bana yeter. Gözümü açmama görmeyi yaratmakla cevap verdiği gibi, çalışarak yaptığım fiilî duama da sonucu yaratarak cevap verir. Ben Allah’a güvenirim, O’na dayanırım, O’na minnettar olurum demektir.
Tevekkül abidesi İbrahim aleyhisselâm ki, putları kırması onun tevekkülüne dahildir. Onu mancınığa koyup, ateşe atarlarken: “Bana Allah’ım yetişir. O ne iyi vekil ve yardımcıdır,” dedi.Ateşe düşerken Cebrail aleyhisselâm gelip, “Bir dileğin var mı?” dedikçe: “Var ama, sana değil,” dedi. Böylece: “Hasbiyallah/Bana Allah yeter,” sözünün eri olduğunu gösterdi. Bunun için Necm sûresinde, “Sözünün eri olan İbrahim” diye Allah’ın methine mazhar oldu.
Bir de hak din ve bâtıl din olduğu gibi, tevekkülün de hak ve bâtıl olanı vardır. Tevekkül, hiç bir zaman, çalışmayı ve sebebe sarılmayı terk edip, “nasıl olsa Allah’ın dediği olur” diyerek kenara çekilmek değildir. Bazı kimseler, insan olarak üzerlerine düşeni yapmazlar, gerekli çabayı göstermezler, emek sarf etmezler, sonra da işlerini güya Allah’a havale ederler. Oturdukları yerden, tayin ettikleri ‘vekilin’ bütün işlerini görmesini beklerler. İslâm’da böyle bir bâtıl tevekkül inancı yoktur.Gerçek tevekkül sahibi, çalışmadan kazanamayacağını, ekmeden biçilemeyeceğini, amelsiz Cennet’e girilemeyeceğini, ihlasla ibadet ve taatta bulunmadan Allah’ın rızasına erilemeyeceğini bilir. Hz. Ömer, Medine’de boşta gezen bir gruba: “Siz necisiniz?” diye sordu. Onlar da: “Biz mütevekkilleriz,” dediler. Bunun üzerine büyük halife: “Hayır, siz mütevekkil değil, müteekkil (yiyici)lersiniz dedi.
Seçimlerin sonucu her ne kadar istenildiği gibi olmasa da, hür adaylardan kimse meclise gidip Müslümanların vekili olmasa bile biz diyoruz ki; , “Allah bize yeter, O ne güzel Vekil’dir’ -Âl-i İmran: 173- diyoruz.
Vekili Allah (c.c.) olanlara selamlar olsun...