Mekke’de bir gece. Gün, geceyi beklemiş kavuşmak için, karanlığını giyinmiş gökyüzü; yıldızlar nakşeden astarına pırıltılar sürmüş. Bu gece, kâinatın karanlığına bir “nur” dokunmuş, ondanmış günün geceyi böyle aşkla bekleyişi. Güneşi bile kıskandıran bir aydınlık doğmuş geceye. Mekke, çektiği bunca çilenin gözyaşlarını silen bir müjdeyle, isra’da. Nefes alırcasına bulutlar, karanlıkta bile fark edilircesine dizilmiş gökyüzüne…
Mekke’de bir gül, Mekke’de bir nur geceye… Kâinatın nazlı çiçeği, Rabbisinin habibi, Âlemlere rahmet diye gelen Nebiler Nebisi. Taif’te taşlanan yüzüne canlar feda olsun, gözünden düşen bir damla gözyaşına dayanamaz bulutlar, şimşekler; gül yüzüne düşen hüznün imzası olur gökyüzünde. Yıldızlar yere düşer efendim… Sen’in derdinle dertlenir Mekke, Sen’in hüznünden alır adını,”Hüzünler Şehri”.
Kalbinin tesellisi olmaya gelir “Miraç”,seninle yükselir en tepeye. Sevdaya dair ne varsa, hepsine vuslat olur “Miraç”.Sızılarının merhemi olur…
Ey kutlu emir, Ey Rabbinin davetini omuzlar üzerinde taşıyan kıymetli “Burak”,Ey aşkın zirvesini habibine ikram eden “Cebrail”…Bu gece kapıları mı açıldı kâinatın, ötelerde bir bayramı var? Sen; basamak basamak göğe yükselirken, yıldızlar dökülür ardından Ey sevgiler sevgilisi… Mekke’nin yüzü güler nurundan, arş-ı alaya yazılan bir aşkın, yüreklerden, göğe adımlar atan fısıltılarımıdır isranın…
İlk durak; âşıklar diyarı Kudüs, Mescid-i Aksa’da bütün peygamberlerin ruhlarına imam olarak namaz kıldırdıktan sonra, semaya yükseltilmiş Nebiler Nebisi…”Kulu Muhammed’i bir gecede Mescidi Haramdan, kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksaya götüren Allah’ın şanı ne yücedir. Doğrusu O iştir ve görür”. (İsra/1)
Yedi kat semayı geçmiş, cennetin gülen yüzüyle gülen yüzü; cehennemin ateşini görmüş gözleri, Ümmetim bu acıya dayanamaz diye ıslanan kirpiklerine, feda olsun gözler…
Sonra Sidretül Münteha’yı görmüş; gökleri, cennetleri kucaklayan ulu varlık ağacıdır” Sidretül Münteha”.Peygamberlerin ve meleklerin erebildikleri, ilmin son noktasıdır. Ondan ilerisine ne bir Peygamber, ne bir melek yaklaşamaz, ilerisi gayb âlemidir, Allah’tan başka kimsenin ilmi oraya ulaşmaz.
Ve sonra aşk makamı… Cebrail’in bir adım öteye gidemediği,”Bir parmak ucu kadar öteye yaklaşsaydım, yanardım” dediği, Makam-ı Hal… Makam-ı Mecnun... Makam-ı Leyla… Efendimizin miracın son katında, aşkın en zirvesinde, sevgiliye vuslatında olduğu, O ki; miracın lezzeti boğazından geçmeyen, her fırsatta “Ümmetim Ümmetim” diyen güller sultanı. Güllere kokunu, miraç katında, aşkın en saf halinden mi aldın, Oralardan mı getirdin Efendim. Rabbimin sonsuz merhametinden sürüp de o mübarek ellerine, miraçtan dönerken kırıntılarını mı döktün dünyaya. Ondan mı ezan vakti, Rabbisini zikreder kuşlar,
Ey Resul, Ey rahmet pınarının membaı, ümmetini hiç unutmayan, miraçtan dönerken hediyeleriyle dönen, müjdeleriyle gelen güzeller güzeli… Miracın mübarek olsun, mübarek eylesin ümmetini. Rabbimin lütfedip, Sen’in ikram ettiğin; 5 vakit namaz da, bizim dünyada ki miracımız olsun inşallah. Rabbimizin bizi huzuruna buyur ettiği, bir davetiye olsun. Sen’in “ümmetim olmadan boğazımdan geçmeyen bir lokma” dediğin “bakara suresinin son iki ayeti” ve “şirke düşmeyenin affedileceği müjdesi” ümit olsun, müjde olsun bize. Biz ki; sana sevdalı, ahir zaman da yaşayan ümmetin, avuçlarımız içinden; salâvatlarla, selamlarla Sana teşekkürler ediyoruz, hediye getirdiğin namazlarımızda. Rabbim miracın zirvesinde ki, o eşsiz aşkın lezzetinden nasiplendirsin, kandilimiz mübarek olsun…