Önceki yazımı (Halep’çe ağıt) okuyanlar, ümmetin vahdetten uzak kaldığı için bedeller bir bir ödediğini ve ödeyeceğini ima etmiştik. Bu imaların gerçekleştiğini artık tek tek gün yüzüne çıkıp bizlerin suratına tokat gibi vurulduğu deme geldik. Bizler her tefrikada kaldığımız dakikalar bile ümmetin aleyhine işliyor şüphesiz. Kürt bir atasözünde de dediği gibi; “eger em ne bin yek, emê herin yek bi yek" (eğer bir olmazsak, bizler bir bir gideceğiz-katledileceğiz.)
İslam dünyasının suskunluğunu, darmadağınık kalışını fırsat bilen kukla konumunda olan Bangladeş yönetimi İslami şahsiyetleri idam etmeye devam ediyor. Nüfusunun %85’inden fazla Müslüman olmasına rağmen Hindu ağırlıklı bir yönetim iktidarda bulunmaktadır. Şeyh Hasina liderliğindeki hükümet 1971 yılında cereyan eden iç savaşı bahane ederek Cemaati İslami’nin lider kadrosunu düzmece-formalite mahkeme kararlarıyla idam etmeye devam ediyor. İdam kararları insan hakları ve demokrasi sloganlarının atıldığı çağımızda gerçekleşmekte; bu değerleri vazgeçilmez olarak kabul eden çağdaş dünyanın gözleri önünde bilahare yaşanmaktadır. Son idam kararı yeni idam ve katliamların önüne geçilmesi hususunda İslam ülkelerinin yöneticileri ve Müslüman kamuoyunun sesini yükseltmesine olan zarureti ortaya koymuştur
Evet, önceki gün Arakan-Filistin-Mısır idi, dün Halep- Musul’du ve bu gün Bangladeş. Yarın bu vahşi akbabaların isim olarak kime musallat olacağını kestiremesek de ucunda Müslüman beldelerinden başka yer de var değildir. Ama şunu da unutmuyoruz ki, mazlumuz zalimden öcünü aldığı gün şüphesiz zalimin zulmünden daha şiddetli olacaktır. (Hz. Ali)
Müslümanların inatla birbirlerine karşı nefret gütmeleri ne zamana kadar devam edecek? Bizler birbirimize diş bilerken, omuz omuza saf bağladığımız kardeşlerimiz tek tek saflardan alınıp ipe götürüldüğünü ne zaman fark edeceğiz? Ne zaman uyanacağız, daldığımız bu antivahdet uykusundan? Daha kaç bomba düşmeli ocaklarımıza? Kaç âlimimiz yağlı urgana bizlere vahdeti vasiyet ede ede gözü arkada gidecek.
Siz Şeyh Saidler, Bediuzzamanlar, Şeyh Ahmet Yasinler, Hüseyinler, Gulam Azamlar, Abdulkadir Mollalar, Kameruzzamanlar ve Rahman Nizamiler olarak boyun eğmediniz. Alnınız açık, başınız dik yürüdünüz korkusuzca. İnanıyorum ki; İslam’ın gençleri sizlere bakacak ve sonuna kadar zalimlere meydan okuyacak. Siz kazandınız, ümmet kazanacak. Şahadetinizle açılan yollarda yürüyen gençler Kudüs’te, İslam coğrafyalarında özgürlük ve kardeşlik nidaları atacak…
Sen ey son yolcuğuna uğurlanan pir-i cengâver, git yolun açıktır azizim. Şimdiye kadar birbirlerine nefretle bakan kardeşler, senin cansız, nurlu bedeninin hatırına kucaklaşacak inşallah. Ardında yiğitler var ümmete vahdeti hatırlatanlar. Arkanda yüz binler tağuta meydanları inletecek intikam naralarıyla. Ümmet bir ve diri olarak kanının hesabını soracak.
Onlar; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren kimselerdir. Onlar ahirete de kessin olarak inanırlar. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (Lokman 4–5)
Yoksa Allah içinizden sabredenleri ve cihat edenleri belli etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız. (Ali İmran 142) kim zannediyorsa en büyük yanılgının içinde olduğunu bizzat müşahede edecektir. Allah tüm insanları sınava tabi tuttuğu için iyilik sahipleri Rablerini çağrılarına lebbeyk diye cevap verirler. İzzetli bir yaşam neticesinde izzetli bir ölümle rablerine intikal edeceklerdir. Bunların durumlarını da Allah Furkan Kitabında bizlere şöyle izah ediyor; Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz. (bakara 154)
Bizler onlara değil kendimize üzülmeliyiz. İslam dünyasının ve İslam âlimlerinin yaşanan bu musibetlere, bu kıyımlara rağmen sessizliği hakikaten bizleri derinden üzmelidir. Yaklaşık 2 milyar Müslüman’dan bahsediliyor ama İslam’ın yetiştirmiş olduğu bu nadide insanların idamına bir ses çıkaramıyoruz yeterince. Gidenlerin değil, kalanların imtihanları daha zordur. Hz. Hüseyn gibi yiğitler korkusuzca ölüme meydan okuyarak gidebilirler, ama kalanlar Zeynep gibi kalabiliyor mu? Kalabiliniyorsa zafer pek yakındır. Üstad’ın hak olan davamız için de dediği gibi “üzülme davanın sahibi haktır, hak olan davada zafer muhakkaktır…
Ama işin acı tarafı bir teröristin hakları için dahi ayağa kalkan dünya, İslam âlimi cemaati İslami lideri Rahman Nizami’nin idamına sessiz kalıp sadece izledi. Oysaki âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir sözü sloganda kalmamalıydı. Ve bunlar arasında bir âlim daha gitti, bizleri şikâyet etmeye… “İnancıma sımsıkı bağlı olarak yaşayacak ve dinim için gülümseyerek öleceğim. Benim hesap gününe kadar uyuyuşum ümmetin kıyamet gününe kadar uyanışına vesile olsun.” Sözleriyle bizlere ne yapmamız gerektiğini söylüyor.
Ümmete Miras Bırakılan Hak Dava-2
Bu bölüme de Şehit Rahman Nizami’nin bizlere bıraktığı tavsiyelere kulak vereceğiz. Bu tavsiyeler kesinlikle bizler için bir miat olmalı. Öyle acı gerçekleri dile getirmiş ki şehit, her kelimenin tek tek gönüllerimizde nakış olması gerekmektedir. Öncesinde önemli yerleri alıp sizlerle paylaşmak istedim ama hepsinin bizler için olduğunu, hepsine kulak açmamız gerektiğini gördüm. Sizleri, altın sözcükleri kavramak için şehidin vasiyetiyle baş başa bırakıyorum.
Ben gidiyorum…
Doğduğumda nikâhlandığım ve son nefes diye zaman tayin ettiğim buluşmaya gidiyorum. Korkmuyorum. Ardımda pişmanlıklarım var ama üzgün değilim. Kırgınım. Sözünü unutanlara, kardeşlerinin elini tutmayanlara, düşenleri kaldırmayanlara, Allah için gözyaşlarını sakınanlara, resimlerimizi ‘layk’ için kullanıp gördüklerini yaşanmamış kabul edenlere, zalimin yanında durup mazluma timsah gözyaşlarını dökenlere, kıyama kalkmayı kolay zannedip elindekini muhafaza etmek için bahane satanlara, alanlara kırgınım. Bu kırgınlıkla kavuşacağım Rabbime. Söyleyeceğim bunları…
Vuslat bu. Nerede buluşacağı belli olmuyor insanın. Bazen14 yaşındaki bir kızı Kudüs’te pazarda buluyor. Kafasına sıkılan bir kurşunla göçüyor. Elbisesine bulaşıyor kan. Huzura çıkmadan önce melekler yıkıyor onu.
Senin kardeşin benim. Bu katillerle niye anlaşıyorsun? Diyemiyor.
Bazen vuslatına yürümen gerekiyor. Seni evinde bulsun istediğin buluşma için önce evinden ayrılman gerekebiliyor. Sonu görünmeyen bir yolu merakla yürümen gerekiyor. Yol bitip de deniz başlayınca acı acı yutkunmak serbest suya atlamadan önce. Bir kıyıya varıyor elbet denizin sonu. Kıyıya ya canlı vuruyorsun ya da cansız vuruyorsun. Benim evim sizin hesaplarınızdan daha anlamlıydı. Hırsınızdan büyüktü odalarımız. Niye yaktınız çocuklarımızın gözlerimizin önünde büyüyecekleri resimleri? Mutlu musunuz şimdi? Diyemiyorsun…
Bazen evinde de buluyor seni. Dumanlar yükselmeye başlıyor birden. Zaten taş binadan oturulmaya izin verilmeyenlerin çabuk tutuşan evlerine ateş sıçrıyor. Bütün seslerin gökyüzünde toplandığını düşünürseniz günün her saati bir “ah” asılır Arakan’dan o gökyüzüne. Çocuklar ölür. Çıplak ayakları ve toza bulanmış yüzlerine bakmayın. Tertemiz gider onlar. Kadınlar ölür. Adamlar ölür. Yanarak ölür, kahırla ölürler. Cennet meyvesi pahalıdır. Kalp, asıl sahibine dönene kadar acır insan. Sonrası umman, Kevser, Peygamber (s.a.v.)!
“Müslümanlar etle tırnak gibi midir gerçekten? Sökülüyor tırnaklarımız. Etiniz acımıyor mu?” diyemezler…
Ahzab Suresi’nde övülen adam ve kadınlardan çok anlatabilirim size. Sizin üzüldükleriniz için son diye yazılan haberlerin “son” olduğunu mu zannediyorsunuz? Acıyı onlar çekiyor da size pay düşmeyecek mi zannediyorsunuz? Daha ilkokulda öğretmene şikâyet edilmekten korkanlar! Sizi Allah’a şikâyet etmeye gidiyoruz. Her yaptığınızı, her yapmadığınızı, her söylediğinizi, her sustuğunuzu, her gördüğünüzü, her gözünüzü kapadığınızı, her oturuşunuzu, her kalkmayışınızı bir bir not aldım. Her şeyi anlatacağım…
Ben gidiyorum…
Ardımdan bir fikir kalsın istiyorum. Zorla karşılaşınca ölüm korkusundan istikametini şaşıranlarla biz, ölümden aynı şeyi anlamıyoruz. Bu bir imtihandı. Kolay olacağını söylemedi kimse. Sancısız olacağını, bedelsiz olacağını… Bu yola baş koymak, sonunda gerekirse bu uğurda o baştan vazgeçmek demekti. Bizim için karar aldıklarını zanneden ahmaklar var. Bu karar ancak göklerde alınmış olabilir. Siz kimsiniz ki..!
Kulunu razı etmek için yaratıcıyı üzecek değiliz!
Ben gidiyorum…
Çeki düzen verin kendinize. Sıranın size de geleceğini unutmayın. Şahadetin şehit gibi yaşayanlara nasip olacağını, Allah’tan başkasına kul olunamayacağını hatırlayın her daim.
Ben gidiyorum…
İbret alın bu yolculuktan. Bir araya geldiklerinde sadece aynı anda ayaklarını yere vursalar dünyayı sallayacak kalabalıktaki sizler, kardeşlerim. Sizin gözünüzün önünde yürüyeceğim ipe. Korku görmeyeceksiniz. Endişe sezmeyeceksiniz. Öfkemi de beraberimde götüreceğim.
Ben gidiyorum…
Dilerim bu gidiş size kim olduğunuzu hatırlatsın. Mazlumlar için ayağa kalkmanın bir yolunu bulmanızı sağlasın. İpler adedince baş istense, ama deseler bu bedel kıyam içindir, az kalır giden başlar! Boşuna terk etmez canımız bedenlerimizi. Mükâfatını O’ndan biliriz. Kalanlara ibret olmadığı üzer bizi…
Size son sözlerim şudur;
Her zaman batılın, zulmün ve haksızlığın karşısında ilmi mücadeleye devam edeceksiniz. Bir mümin asla Allah’tan ümidini kesmez. Hayatımızın sonuna kadar Allah yolunda bir gaye ile görevinizi sürdüreceksiniz. Batılın tüm tuzaklarına ilim yoluyla cevap vereceksiniz. Kadınlarımızın yetiştirilmesine ve ahlak yoluna önem vereceksiniz. Cemaati İslami’de asla bir lider problemi yaşanmayacaktır. Durum ne kadar kötü olursa o kadar iyi ve kaliteli liderler yetişecektir. Ben yaşlandım. Rabbim her an canımı alabilir. Ben şehit olarak Allah’ın huzuruna gitmek istiyorum. Benim şahadetim ile beraber değişim başlayacaktır. Halkım ve dünya Müslümanlarından dua istiyorum. Eğer dünyada bir daha görüşmezsek, cennette görüşeceğimizi ümit ediyorum inşallah. (ŞEHİT MOTİUR RAHMAN NİZAMİ)