Gazeteci arkadaşımız Mansur Obut, “kral çıplak” dercesine toplumun ortak sesine tercüman olarak akan kan ve gözyaşlarının durması için köşesinde PKK’ye bir çağrıda bulundu.
Mesleği gereği çok gezen ve her kesimle diyaloğu olan biri olarak, şahit olduklarını şöyle dile getiriyordu: “ Batman kamuoyunda genel olarak PKK’ye hem tepki var, hem eleştiri var. Birçok yerde gördüğüm ve tanık olduğum konuşmalar şöyle:
- Kardeşim, benim sorunlarımı silahla çözmeni istemiyoruz.
- Askeri ve polisi öldürmeni istemiyoruz.
- Bombalı eylemler yaparak, masum insanlara zarar vermeni istemiyoruz.
- Yenileceğinizi bile bile örgüte üye olan çocuklarımızın ölmesini istemiyoruz.
- Tamam, hükümetin Kürt sorunuyla ilgili yanlış politikaları olabilir, ama bunun karşılığı silaha başvurmak olmamalı.
- Siyaseti yok sayıp, destek verdiğimiz partiye zarar vermenizi istemiyoruz… Gibi, zaman zaman öfkeli, zaman zaman kırgın, zaman zaman ağır ithamlar var.”
Ve bir çıkış yolu olarak ta, mübarek Ramazan ayının hürmetine PKK’nin tek taraflı ateşkes ilan etmesini ve sınırların dışına çıkacağını ilan etmesini” istiyordu.
İçimiz kan ağlıyor, kan ve gözyaşlarımız birbirine karıştı. Üstümüzdeki gaflet ve korkuyu, birilerine karşı olan kin veya tarafgirliği atarak; bu cesaretli ve vicdani sese destek vermeli ve paylaşmalıyız. Gittiğimizi her ortamda özellikle etkili ve yetkili yerlere bu itiraz ve şikâyetlerimizi iletmeliyiz. Akan kan ve gözyaşlarının durması ve sorunların daha rahat bir ortamda konuşulup çözülebilmesi için, bu hepimizin ortak ve insani sorumluluğumuzdur.
Daha büyük kavgalar ve toparlanmak için kavgaya ara vermek çözüm değil, bilakis daha büyük acıların olmasına sebep olmaktadır. PKK, silahı bir üstünlük aracı görmekten vazgeçmeli ve geçmiş asırda kalan “ Silahlı Propaganda” ilkesinden vazgeçmelidir.
- Silah ve kavga; kandır, gözyaşıdır, cehalettir, yoksulluktur… Diyalog ve çözüm yollarını kapatmaktadır.
- Hiçbirimize faydası olmayan bu acımazsız kavgada ölenler; kardeşlerimizdir, akrabalarımızdır, komşularımızdır, İNSANDIR…
- İki taraftan da öldürülen insanlarımızın en az % 85’i Kürt’tür; kavgada ısrarın “Kürt davasıyla” ilgisi olamaz. Asker, polis, sivil, gerilla öldürülen bütün canlarımız, halkın çocuklarıdır; bu kavgada ısrarın “Halk adına” mücadeleyle de bir ilgisi olamaz.
- Hayatının baharındaki gencecik insanlarımız öldürülüyor. Yarınlar için bir doktor, bir mühendis, bir siyasetçi, bir öğretmen… Olarak insanlarımıza hizmet edecek çocuklarımız bir inat uğruna kurban ediliyor.
- Şehirlerimiz harap oldu. Tarihi mekânlarımız, kutsal mabetlerimiz, doğamız tahrip oluyor. Şehirlerimiz boşalıyor. Evini, toprağını terk etmek zorunda bırakılan insanlarımız batı illerinde bir bilinmeze itiliyor.
İnsanlarımız ölüyor, göç ediyor; şehirlerimiz, tarihi ve dini eserlerimiz tahrip ediliyor; İnsanlarımız arasına nifak ve nefret tohumları ekiliyor… Peki geriye ne kalıyor?
Ayrıştırmayı ve çatışmayı getiren Marksist ideoloji, halklara kan ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir. SSCB, POL POT… Marksist ideolojinin iktidar olduğu onlarca ülke buna delildir. Yangın yerine dönen bütün bu ülkeler çaresizlikten, tekrar kapitalizme döndüler.
PKK, Halktan ve dışardan gördüğü muazzam destekle; eğer Marksist ideoloji yerine yerli bir kafayla düşünseydi, şimdiye kadar inanın bir yerine 5 “ Kürdistan” kurabilir, 2 Türkiye dönüştürebilirdi.
- Yaşananlardan, tarihi tecrübelerden, Sosyalist ülkelerin katı diktatörlüğü ve yıkılışından, komşularımızda yaşanan çok taraflı kavgalardan, mültecilerin dramından, menfaatlerini her şeyin üstünde tutan emperyalistlerin daha önce de Mele Mustafa Barzani ve Mahabat Kürdistan’a ihanetlerinden ders alınarak; bu halkın feryatlarına kulak asılmalı ve sorunlara “yerli düşünceyle” çözümler aranmalıdır.
Bu mazlum halkın sesine ve taleplerine, düşünce ve siyasi oluşumlarına uyup saygı göstermeden, başkalarından bu saygıyı nasıl bekleyebilirsiniz. Saygı görmek için, önce saygı göstermek gerekir. Göstermediğiniz saygıyı başkalarından bekleyemezsiniz.
Hepimizin, insanlığın ortak acısı olan bu savaşa hep birlikte karşı çıkmamız lazım. Toplumun kanat önderleri, STK’lar, bütün siyasiler, Akademisyenler, Âlimler, Barış ve demokrasi havarileri! ÖLDÜRLÜLEN BÜTÜN CANLAR BİZİMDİR; Kavgayı alevlendiren tarafgirlik ve söylemlerden kaçınarak ortak bir ses olarak şiddete karşı sesimizi yükseltmeliyiz.
Barış ve huzurlu bir gelecek dileğiyle…