Ağır imtihana, ağır iniltilerle, ağır günleri yaşıyor imana gönül limanını açan imanlı muvahhitler. İman, imtihana tabii tutuluyor bu beldede. İman, zulme direniyor ulvi bir imanla alnı pak korkusuzca. İman, imanın kanıtını arıyor imana susayan gönüllerde. İman, imanı idrak ettiriyor imanı azalan ümmete. İman, imansız yamyamlara imanı için sabrediyor canı pahasına. İman, yaşamaya engelse imanlı mümin için, imandan değil yaşamdan geçer türlü türlü işkencelere rağmen Bilal-i Habeş teslimiyetiyle. İman, kalben tasdik olduğu gibi fiilen de yaşamak olduğunu haykırıyor Abdullah ibn Mesut’lar imkânları zorlayan imanlarıyla...
Haykırıyorlar da kime? Seslerini kime duyurmaya çalışıyorlar bu iman dolu göğüs kafesini islama set yapanlar. Her ne kadar cılız bir sesten başka karşılık bulmasa da özellikle Müslümanlaradır iniltileri duyulmaya karşılık. Ama maalesef genele baktığımızda üzülerek belirtiyorum ki Müslümanlar üç maymunu oynuyor. Belki de elimizden bir şey gelmiyor düşüncesine sahiptirler ama hatırlatalım ki bu yanlış bir düşüncedir. Elif misali kıyama kalkıp yan yana duran iki mümin 11, sayı üç ise yüz 111’e tekabül ediyor. Burada mümin bu özelliğini kullanıp zulme karşı ön safta birleşmelidir. Hiç olmazsa müminlerin yanında durmalıdır.
Başta Filistin, Bosna, Irak, Suriye, Mısır, Arakan v.s. ülkelerde Müslümanlar hep zulüm, baskı ve sindirme eylemleriyle karşı karşıya kaldılar. Görünen o ki, küfür milleti görevini (küfürlüğünü) yaptığı gibi hak ve hakikate tabii olmuş İslam ümmeti bir şey yapmayarak sınıfta kadı. Ümmetin sus-pusluğundan istifade eden küfür milleti Doğu Türkistan çıkarmasını yineledi. Baskı, sindirme derken geçen sene olduğu gibi yine de orucu yasakladığını ilan etti komünist Çin devleti.
Evet, müminler niye bu kadar eziyet ve cefaya razı olabiliyorlar niye? Neyi bekliyorlar? O beklenen gün hangi gecenin ardından tan ağarmasıyla gün yüzüne çıkacak.
Müminler, Rabbı Zülcelalin rızasını umuyorlar çektikleri eziyetlere karşı. Ama bunun beklemekle de olmayacağını bilirler. İslam için adalet için hak ve hukuk için kıyam edecek imanı göğsüne kazımış canını tevhit sancağı misali mızraklarla dalgalandıran mücahitleri bekliyorlar. Biliyorlardı ki İslam için mücadele eden mücahitler görünseydiler, yer ve zamanı küfür ehline dar edeceklerdi. Zulüm kin öfke kalkacaktı belirlenmeleriyle. Ama şimdi gün sabretme günüdür, gün daha çok çalışma çabalama günüdür. Gün vahdete kavuşma günüdür. Gün ihtilafları kenara atıp tevhit sancağının altında toplanma günüdür geç olmadan.
Şahit olmakla birlikte idrak ediyoruz ki, düşman bizi ürettiği teknolojik silahlarla değil, Müslümanların zaaflarıyla, neme lazımcılığıyla, milliyetçilik ruhuyla ve ümmette kangren olmuş tefrika mikroplarıyla vuruyor. Müslümanlar; mezhep, kavim, hizip ve şucu bucu ayırımı gözetmeksizin birbirleriyle hemhal olup kısa zamanda yekvücut olmalı küfre karşı. Bu mesele bizim önceliğimiz olmalı. Peygamberimiz, Rehberimiz ve en güzel örneğimiz olan Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor: “ kişinin din kardeşine bir gün yardımcı olması, bir ay camiye kapanmasından daha hayırlıdır.” Bunu düşünerekten ibadet hassaslığıyla kardeşlerimizin yardımlarına koşalım.
İslamiyet’in hâkimiyeti; Müslümanların Müslümanlarla didişmesiyle, kavgasıyla, mezhep ve kavim ayrılığıyla, düşünce farklılığından doğan kinle değil, İslam ümmeti üzerinde olur. Bunun sınırlarını çizen de ümmetin yol rehberini içinde barındıran Kur-an’ı kerim ve Resulullah’ın (s.a.v.) bizlere miras bıraktığı sünnetidir. Gelin farklılığımızı Allah’ın ayetlerinden sayıp Kur-an ve sünnet çerçevesinde şekillenelim, bir olalım başlı başına ümmet olalım.
Şayet bunu yaptığımızda, Müslüman ülkelerdeki kaos ve ölümlerin bittiğini göreceğiz. Bununla beraber gayri Müslim ülkelerdeki kinci yöneticilerin Müslümanlara yaptığı baskı ve sindirmelerin de bir bir eriyip gittiğine şahit olacağız.
Müslümanlar olarak içimize hapsettiğimiz ümmet şuurunu dışa vurup vahdet kavramında buluşmak dileğiyle…