Üzülüyorum. Keşke böyle şeyler olmasaydı, bu kadar insan öldürülmeseydi. İnsanlar mağdur olmasaydı. İnsanları felakete götüren insanların ailelerine, özellikle hiçbir şeyden haberi olmayan masum çocuklarına baktığımda üzülüyorum. Boynu bükük eşlerine bakınca içim sızlıyor. Okul ve kalacak yerden dolayı mecburi onların yanında kalıp sonradan onlarla beraber hareket etmek zorunda kalan çok sayıda insan var. Bu insanlar belki 17 Aralık operasyonuna kadar mazur görülebilirler. Ama onların ülke aleyhine verdikleri savaş ortaya çıktıktan sonra orada kalanlar için durum ayrıdır. Onlar kendilerini bu günlere hazırlamışlardır.
Toplumda FETO grubuna karşı büyük bir nefret vardır. Bu nefretin kökleri çok eskiye dayanıyor. Onların kumpas ve hilelerinden dolayı mağdur olan ve hakları yenilen sayısız aileler vardır. İş alımlarında kendi çevreleri dışındaki insanları eleme yapmışlar. Bulundukları bütün kurumlarda kendi dışındaki insanları ya saflarına çekmeye çalışmışlar ya da dışlamışlar. Bazı yerde bulunan şahısları çeşitli bahanelerle atmışlar. Bunlar çok sayıda garibanın bedduasını aldılar. Yaptıkları haksızlıklarla ilgili üç tane olay anlatayım.
Diyarbakır kaya pınar kız imam hatip lisesinde 2011 yılında 1. Sınıfta okuyan bir dostumun kızı vardı. Onların Edebiyat ve dil anlatım dersine giren Asiye isminde bir öğretmenleri varmış. Bu öğrenci 1.dönemde derslerinde ve sözlülerinde hep 100 alıyormuş. 2. Dönemde sohbetlere gelmesini istemiş. Ailesi izin vermeyince, öğretmen öğrenciye tavır almış ve notlarını 80 civarına çekmiş. Sınıfta da benim sohbetlerime gelmeyen öğrencinin üzerini çizerim demiş.
Siirt ilinde bulunan bir aile dostum 2000 yılında gözaltına alınıyor. Polisler onun hakkında hiçbir şey bulmayınca onun camide ders verdiğini yazıyorlar ve zorla ona imzalatıyorlar. Savcıya çıkarılıyor. Savcı onların adamı Gültekin avcı imiş. Savcı onun dosyasına bakıyor ve tutuklama isteği ile hakimliğe çıkarıyor. Hakim de demek ki aynı şebekenin ekibi ve tutuklama gerçekleşiyor. Bir süre sonra baş savcı ile cezaevi savcısı olan G.A. cezaevine geliyorlar. Tevafuken bu mahkumun odasına da gidiyorlar. Başsavcıya bu şahsın durumu anlatılıyor. Savcı diyor ki bu suç değildir. Ve tutuklanmaması gerekir. Bu şahsın G. A. tarafından tutuklandığı söylenince savcı şaşırıyor ve bundan sonra ceza alacağını söylüyor. Dosyasında sadece camide Kuran dersi vermiş denilen şahıs örgüt üyeliğinden 4 yıl 8 ay 10 gün ceza yatıyor.
2000 yılında tutuklanan ve ağır işkencelerden geçirilen Vanlı mahkumlar anlatıyordu. 2001 de DGM başkanı olan Hakim onların ailelerine anlatmış. Başkan demişki, benim iki üyem var. Onlardan biri solcu diğeri ise FETO’cu . FETO mensubu olana , bak sen dosyaları okuyorsun. Bu insanlar suçsuzdurlar. Tek suçları camide Kuran dersi almışlar ve bu arada gelen çocuklara da ders vermişler. Hukuken bunlar cezalandırılamaz. Gel bunlara beraat verelim. Ama bu fetocu hakim, solcu olan hakim ile beraber oy çokluğu ile ceza veriyordu. Bende muhalefet şerhi koyuyordum. Van’da birçok kişi idam cezası aldı. Hep bu iki hakimin oyları ile. Birçok memurda sırf işten atılsın diye üyelik cezası ile cezalandırıldılar. Hatta devletin çıkardıkları eve dönüş yasasını dahi bunlara uygulamadılar. Halbuki dağdan gelip teslim olanlara uyguladılar.
Bunun gibi örnekler çoktur. Devlet özellikle onların ceza verdiği bütün siyasi ve terör dosyalarını bozmalıdır. Yeniden yargılama ve hakların iadesinin yolunu açmalıdır. Özellikle Hızbullah cemaatine karşı yaptıkları kumpaslar incelenmelidir. Polis- savcı- hakim üçgeninde cezalar verildi. Onların kontrolünde olan üst mahkemede dosyaları okuma ihtiyacı duymadan onadı. Bazen alt mahkemenin verdiği cezayı az bulup artırımı bile istedi. Bunlar kendileri ile beraber olmayan her kesime kumpaslar kurdular. İş adamlarından tutunda spor camiasına kadar. Devlet hakları iade ederken sadece bazı kesimlerin hakkını değil herkesin hakkını vermelidir. Özellikle basın herkesin haklarının iadesi üzerinde durmalıdır. Mağdur olanlar sadece asker ve polisler değildir.
Sizler bu mazlumların hakkını iade ederseniz, onların duasını alırsınız…