Lütfen bekleyin..


M. Burhan Hedbi

Kendimi Bilme Gayreti!

30 Ağustos 2016, 17:33 - Okunma: 3499

Bu aralar; geniş bir bilgi yelpazemin olduğunu söyleyenler oluyor. Oysa kendimi aradığımdan başka bir bildiğim yok. Bunun ötesinde bir iddiam da yok!

Evet, kendimi bilme/tanıma, kendimi bulma konusunda bilgi ediniyorum.

Aslında bu, biraz da Sokrates’in; “Kendini bil” felsefesi ile işaret ettiği etik/ahlakla alakalıdır. Zira kendini bilmek; bir nevi haddini de bilmektir. Haddini bilen başkalarının hududuna da tecavüz etmez. İşte, ben de bir nevi haddimi, hududumu bilmek için çabalıyorum ki; bilmeden, haddimi aşarak başkalarının hududuna girmeyeyim.

“Ben yine de nefsimi temize çıkarmıyorum (suçsuz olduğumu ileri sürmüyorum). Çünkü nefis (ego) şiddetle kötülüğü emreder. Ancak Rabbimin merhamet ettiği müstesnadır.12/53” Ve en büyük cihad olarak tanımlanan ‘Kendinle Mücadele’ de ancak kendini tanımakla mümkün olacaktır.

Tanımadığınla nasıl mücadele edebilirsin?

Unutmamam gereken ve o doğrultuda hayatıma yön vermem gereken: “En büyük düşmanın nefsindir.[Hadis]” gibi bir ikaz da var! Ötekiyle olan mücadele başka bir şeydir, onda yenilen var, aslında kurtulan değil. Sen, kendinle olan savaşta galip olduğunda muzaffer sayılırsın ancak… “Güneşe ve onun ışığına, ardından gelmekte olan Ay’a, onu ortaya koyan gündüze, onu bürüyen geceye, göğe ve onu yapana, yere ve onu yayana, kişiye ve onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene yemin olsun ki 91/1-8”: Bu böyledir.

Ancak “Kendini arıtan kurtuluşa ermiştir. 91/9” Ve ancak kurtulanlar muzaffer sayılırlar.

Hepimizde başkalarıyla mücadele edecek güç var, eksiklerini göre bilme huyu da var. Peki ya kendimizle mücadele edecek güç ve eksiklerimizi görecek basiret! Her şeyi yutan o kara deliği tanımak, ona karşı durmak, güç getirmek, onunla başa çıkmak. Kimileri buna nefs-i emmare veya nefs-i nâtıka da diyebilir.

Aslında bunun başka bir nedeni de olabilir; bilgide haset etmeyişim ve cimri davranmayışım da olabilir. Çünkü ben, öğrendiklerimi paylaşmayı seviyorum ki bu, ayrıca inancımın da bir gereğidir. “Bile bile hakkı gizlemeyin 2/42; 3/187”, "Kendisine bir ilim sorulup da bunu gizleyen kimseye kıyamet gününde ateşten bir gem vurulacaktır.[Hadis]" Ve ben, bu hükmün bağlayıcılığını, sadece şer’i ilimler konusunda değil, yayılmasına ve duyurulmasına insanların ihtiyaç duyduğu herhangi bir ilmi ve bilgiyi gizlemek olarak da algılıyorum.

Bilgide cimrilik edenleri bir türlü anlayamıyorum zaten. Bilgiyi söyleyemeyecekseniz ne anlamı ve değeri olabilir ki?

Işık, tutulacak birileri varsa değerlidir, yoksa ne önemi olabilir ki ışığın. Gören varsa ‘ihtişam’ anlam ifade eder, yoksa muhteşem olmanın bir anlamı olabilir mi? “Kıyamet gününe ve nedamet çeken nefse yemin ederim 75/2” ki “Göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneş ve ay bir araya getirildi­ği zaman; o günde insan: "Kaçış nereye?" dehşetine kapılmamak ve sipersiz kalmamak için bu bataktan da kurtulmalıdır.

Tüm bunlar kendini bilmekle, farkında olabilmekle alakalıdır. Belki de herkese nasip olmaz bu. Berrak olmak gerek öncelikle. Bunun için de paslaşmış demirin kor ateşte durduğu gibi imtisal hararetine dayanmak gerek. Kimileri buna nefs-i levvame de diyebilir.

Sadece görmeye çalışın, sakın siz de yanılmayın; bazıları bakmadıkları halde görürken, kimisi de baktığı halde sadece istediklerini görür. O kadar uzakta da değilsiniz, içinizdesiniz. Yeter ki fark ediniz. Farkına varana ne mutlu!

“Gerçek şudur ki; gözler kör olmaz, ancak göğüslerdeki kalpler (yürekler) kör olur. 22/46” Göreceksiniz o kadar dert- tasa ve gel-gitler hepsi yok olmuş. İçinden çıkamadığınız tüm karışıklıkların bir bir netleştiğini göreceksiniz. Karışık olanın aslında siz olduğunu göreceksiniz. Kimileri buna nefs-i mülheme de diyebilir.

Ve artık korkunun yerini güven ve huzura, yalanın ve ihanetin yerini sadakate, isyanın yerini teslimiyete bıraktığını ve esaretin yerini ise gerçek özgürlüğün aldığının farkına varacak, onların sahtesi değil gerçekleriyle yüzleşeceksiniz. Hiç tatmadığın ve bitmesini arzulamayacağın bir haz ve huzuru bulduğunun farkına varacaksın; kendini bildiğinde, tanıdığında. Çünkü artık yalnız değil, kendinle olduğunun farkına varacaksın.

Kendi deniziniz size yetmiyor mu? Kendi denizinizin enginliklerine açılmak varken, başkalarının kıyılarında zaman harcamaya ve harap olmaya değer mi? Kendi balından habersiz başkalarının pekmezine göz dikmek akıl karı mı? Balının farkına varan onu tadarak sükuna kavuşur ve “Ey huzur içinde olan can! 89/27” nidasına mazhar olur. Ta ki; “Kendisi için istediği bir şeyi, mümin kardeşi için de istemedikçe, mümin sayılamaz” sırrının tadına varasın. Kimileri buna nefs-i mütmainne de diyebilir.

  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.

RSS
© 2024 - Batman Basın
bmV0aGFiZXJ5YXppbGltaS5jb20=