Terennüm eder iman filizleri, furkan şakirtleri;
“Hak geldi batıl yok oldu,
batıl yok olmaya mahkumdur.”
Batıla hak, fitneye fıtrat, şirke iman galebe gelmiştir, hakikatte. Ve batıl, fitne, şirk görünürdeki ezici görkemine rağmen imana karşı bîçare mahkumiyete, kaybetmeye duçar olmuştur, her zaman. İmanla yola çıkan gönüller, imanın semerelerini ve aynı zamanda imanın azıkları olan ihlas, ihsan, sıdk, adalet, tevekkül... ve nihayet takvayı kervana yükledikten sonra fıtrata yelken açarlar. Ve bu fıtrat kervanı karşısında hiçbir mubtil, müşrik ve hiçbir kafir duramaz zira bu kervan batıl, şirk ve küfür bataklığını kurutmuştur, kurutuyor. Dolayısıyla şer saçan, fitne ateşi yakan, imana savaş açan hiç bir kaynak kalmamıştır ve tükenmiştir. O zaman küfrün teraneleri susar, şirkin sarhoşluğu diner, fıskın perdeleri yırtılır. Ve meydan... dirilten, cuşuhuruşa getiren terennümlere, haykırışlara, mest eden ahenge kulak verir ve gönlünü açar. Batılı ve bataklığı kurutmaya namzet olmak, hiç şüphesiz doğru kervanda bulunmakla, doğru niyet ve azık taşımakla ve nihayet doğru hedefe odaklanmakla mümkündür. Bu serüvende sondan geriye gelecek olursak: bir hedef mevcuttur… Rıza-i İlahi. Bu hedef için yapılması gerekenler… hakikat kahramanlarına eşlik etmek, ihlasla, gayretle. Ve evvela fıtrat kervanını bulup-bulabilmek, katılmak-katılabilmek… içmek Furkan ayetlerinden, hayatına uygulamak her şeye rağmen, Hakikat fedaileri gibi. İşte bu kervana katılmak veya bu kervanla hayatın bir yerinde kesişmek için yapılması gereken de doğru yolla, doğru hedefe odaklaşmak. Yani bu serüvenin başında bir hedef seçme ve hedef seçme şekli mühimdir. Bunun için şu iki tehlikeyi göz önünde bulundurmak bizim faydamızadır.
Hedefin doğru seçilmesi bir kilit mesabesindedir. Hedefi iyi seçmemek, doğru hedefe odaklanmamaya, insanın enerjisini yerinde kullanmamasına yol açar. İlk etapta bu şeyin farkına varılmazsa, daha büyük tehlikelere kapı aralanmış olur. Zira yanlışla başlanılan bir yol akabinde sürekli büyüyen ve genişleyen bir gedik durumuna düşebilir. Bu da insanı farklı mecralara, çıkmazlara götürür. Ve insanın harap olmasına, ümitsiz olmasına, savunduğu doğrusundan sapmakla hakikat hedefinden daha da uzaklaşmasına sebebiyet verir. Bu trajik hâlin neticesinde insan, beyhude bir koşuşturmaya kapılır, esef verici bir sükûta sürüklenir veya kapkara bir karanlığa saplanır. Böylece konumuna bakabildiğinde, nerde olduğunu görebildiğinde fark edecek ki hakikat kervanından geri kaldığını ve azami bir gayretle bir an önce yetişmesi gerektiğini. İş işten geçmediyse, yani ölümden önceyse ne ala ama şu bir gerçek ki batıl ameller Allah’ın affı dışında her zaman insanın önüne çıkma ihtimalindedir. Bu durumun ümit veya ümitsizliğe kapılmadan vasat olarak göz önünde bulundurulması gerekir.
Hedefi lokallaştirmek, özelleştirmek hedef sapmasının başka bir versiyonudur. Bu hedef sapmada görünürde bir basite kaçma, büyüğünü bırakıp ufağına gitme söz konusudur. Şöyle ki amele değil de amile, fiile değil de faile bir diş bileme vardır. Davranışın kendisine kilitlenip davranışın kökenindeki duygu ve düşünceyi ikinci plana atma, göz ardı etme zulmü vardır. Ve insan burada da bir bocalama içinde kısır döngüye girer. Ve bir olması gereken hedefinin daha çok olduğunu fark eder, nihayetinde ne kendisinde boğuşacak karşı gücü bulur ne de rakiplerin mağlup olacağı düşüncesini. Belki de savaş açılan kirliliği, batılı gözünde daha da büyütür. İş bu merhaleye geldi mi bir duraklama, iflas etme, çıkmaza girme kaçınılmaz olur.
Hakikatte ise hedefe konulan bataklığın, batılın, kirliliğin kendisidir. Ve her halükarda bu rakiple ceht edilir, iman gücüyle, fıtrata doğru... Bir genelleme ve aynı zamanda bir birleme söz konusudur yani binlerce maskeye bürünen, binlerce şekilde görünen bir gücün kuklalarına rağmen sadece kendisini kabul etme vardır. O zaman sadece bir vücut olarak kabul edilen batılın, koparılacak bir şah damarı, bir dili ve kılıç tutan bir eli mevcuttur. Batıl müşterilerinin uğradığı, beslendiği sadece bir bataklık vardır iman pınarının, fıtrat fertlerinin, takva sahiplerinin karşısında.
Peki, madem bataklık kurumaya, kirlilik paklanmaya, karanlık aydınlığa muhtaç ve mahkumdur. O zaman gerçek mahkumun muhakeme edilmesi, gerçek sanığın yargılanması ve adalet mahkemelerinin kurulması, adil hakimlerin görülmesi... hakikate, fıtrat kervanının ulaştığının apaçık bir nişanesidir. Ne mutlu Fıtrat Kervanına, Hakikat kahramanına. Ve takipçilerine…
Başarılar dilerim… hayatımızın İslama adamış olduğumuz ve olacağımız kısımlarında…