Millet uzaya çıkmanın hesaplarını yaparken ya da hangi gezegende ne kadar hava var, ne kadar su mevcuttur, yaşanılabilir mi? yaşanılamaz mı? Gibi sorulara cevap ararken bizim buralarda kendi yağımızda kavruluyoruz deyimi bile bizler için bir abartı oluyor. Yani kavrulmak için yağ bulunamıyor, tabiri caiz ise dibi tutuyor.
Konu komşusunu sormak için bu kadar mı aciz duruma düşer insan? Bir kitle bu kadar mı vurdum duymaz olur, göz kapaklarına bu şekilde mi kelepçe vurur? Soğuklarla pençeleşen çocukları sarmamak için bu kadar mı lakayt olur şuursuzca?
Neyden mi bahsediyorum? Bir kaç gün önce basına düşen bir haber içimi dağlayıp, paramparça edercesine yüreğime dokundu. Öyle bir haber ki mazlumları sormadığımızın alametinin resmiydi adeta, hem de yanı başımızda…
Haberi hatırlatacak onca şeyi yazmaya gerek yok. Haberin özetini sizlerle paylaşacağım. “Batman’ın Sason ilçesinde kış aylarında yaşadıkları ulaşım ve iletişim sorunu nedeniyle göç eden Aykonak Mezrası sakinleri, 21. Asrın hayat standartlarının çok uzağında yaşıyorlar.”
Haberin içerisine şöyle bir göz attığımızda 21. Asrın çok ama çok uzağında olan hayatların ilginçlikleri boy gösteriyor. Ve bu, dünyada süper güçlerin arasına girmeğe ramak kalan Türkiye’de mi yaşanıyor dedirtmeden de edemiyor. “Elektrik ve yolları olmayan Sason’a bağlı Bayramlar Köyü Aykonak Mezrası sakinleri, göç ettikleri Kozluk’a bağlı Çayhan Köyü yakınlarındaki bir arazide zor şartlar altında hayata tutunmaya çalışıyorlar.”
Şu zamanın süper gücüne bakar mısınız arkadaşlar? Acaba süper güç olmak her tülü öldürücü mekanik silahlara sahip olmak mıdır? Şayet bu ise süper güç, biz bundan almayalım arkadaş. Bizler her türlü şartı zorlayarak yaşatanlardan olmalıyız. Çünkü öyle bir dine mensubuz ki, bir insanı haksız yere öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibi sayan seçkin bir din.
Süper güçlüğü bir kenara bırakalım. Ülke sınırları içerisindeki bir köyde hala elektrik sıkıntısı mevcut ise, dikkat edin gidip gelen elektrik değil, hani köye elektrik hiç uğramamış derler ya, ha ondan, bu gücümüzün nerelere kadar vardığının kanıtıdır. Diğer tarafa yönümüzü çevirdiğimizde biri kulağımıza şunu fısıldıyor. Bırak elektriği de köye giden yol yok yao. Zamanın ulaşımı için olmazsa olmazı olan yol. Zaten onları bu sıkıntıya gark eden de bu. Hani diyorlar, Allah muhafaza birimize bir şey olursa ambulansın geleceği yolu yok.
Bir de can ciğer çocukları şöyle bir süzdüğümüzde yürekten vurulmaya duruyoruz. Öyle bir vurulma ki, taa sinede yankı uyandırıyor. Nasıl uyandırmasın ki? Zihinsel engelli bir baba ve hasta bir annenin küçük yavrusu, üşüyen ayaklarının biran ısınabilmesi için dedelerimizin kullandığı Ermenek diye tabir edilen lastik ayakkabılara geçirmiş. O minnacık ayakların çorapların yokluğundan dolayı zedelendiğini fark eden küçük yürek, kendince çareler bulmaya koyulmuş. Peki nedir çare biliyor musunuz? Hava geçirmeyen, ayağının daha çok zedelenmesine sebep olan naylon poşet…
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir andır bu an. Sözcüklerin tükendiği, yerine gözden yüreklere düşen yaşların haykırdığı bir zaman.
Ama zaman bu çaresiz kalmışlara üzülme zamanı değil. Zaman bu garibanlara bir yardım eli uzatılma zamanıdır. Gerek Batman’ımıza atandığından beri mekanına hiç oturmayıp halkla bütünleşen Sayın Vali Bey olsun, gerek görevlendirme ile gelen ve geldiği gibi de hizmet eden Sayın Belediye Başkan vekilimiz olsun, gerek de hayır erbabı kurum başkanları ve iş adamları olsun bu sese ses vermek için kolları sıvamalarının vaktidir. Ve buda bu kışta yapılması gereken elzem bir konudan ibarettir.
Bu feryada ses verilmesi duasıyla selamette kalın...