7 Haziran seçimlerinde bölgemizde istenilen oyu alamayan Ak Parti yönetimi, başarısızlığın nedenlerini araştırmak için bölgeye müfettiş göndermiş.
İstenilen neticeyi alamamanın nedenlerini araştırmak ve özellikle iç muhasebesi yapmak, başarıya giden yolu açmaya çalışmak demektir. Elbet yerel yöneticilerin kendilerine göre ileri sürecekleri mazeretleri olacaktır. Ama suçu hep dışarıda aramak ve kendini masum göstermek, başarısızlıkta ısrar etmekle eş anlamlıdır.
Vicdanımız hiçbir partinin kasasında olmadığı gibi, hiçbir partinin ve hiçbir grubun karşıtı da değiliz. Daima Haktan yana ve herkesin daha iyi ve doğru olmasını isteriz. Her partinin doğruları olduğu gibi, her partinin mutlaka yanlış ve eksikleri de olacaktır. Keşke her parti kendini halkın aynasında düzetmeye çalışsa. Biz de belki faydası halka yansır umuduyla bu başarısızlıkta gördüğümüz nedenleri sıralayalım:
1 – Asırlık sorunların biriktiği Türkiye’de, 13 yıllık iktidar Ak Parti’yi yordu- kimileri şımardı da diyebilir.
2 – Özellikle bölgemizde Ak Partili aday ve yöneticiler, Tayip Erdoğan’ın sermayesinden beslendiler. Normal şartlarda partililer oy oranlarını artırmaya çalışırken, özellikle son seçimlerde Ak Partilileri bırakın seçmenlerine sahip çıkmasını, daha baştan oy kaybetmeyi kabullenip belki de az zararla seçimi atlatabilmek için dua ediyorlardı. Partililerde şahsi endişeler ön plandaydı ve partililer çok rahat birbirlerini harcayabiliyorlardı.
3 - Bölgemizin şartları çok farklı. Ak Parti Genel Merkezi bu şartları göz önünde bulundurmadı. Bölgeyi bilen, halkın sorunlarına eğilen, çözüm üreten, halkla diyalog kurarak partiye güç katacak adaylardan ziyade, toplumda karşılığı olmayan veya zayıf adaylar gösterdi. Özellikle Diyar-ı Bekir adayları buna kanıttır.
4- Aday ve yöneticiler belki zenginleştiler. Ama bu zor bölge ve zor şartlarda kendilerini destekleyenlere vefa göstermediler. Daha önceleri kadro satışı iddiaları çok yaygındı. Ama sonraki dönemde de mahrum bırakıldılar. Evet, tarafgirlik yapılarak diğer partililere hiç bir haksızlık yapılmamalıdır, muhalifler dışlanmamalıdır. Ama partililer üvey evlat muamelesi de görmemeliydiler. Bazıları her işini görecek, nemalanacak ama diğerleri kapı dışında tutulacaktı. Bir ara İl Başkan yardımcısından dinlemiştim. Hane sayısına göre köylere kömür dağıttıklarını söylemişti. Ancak 110 haneli bir köy muhtarına 110 ton kömür gönderdikleri halde, köyde Ak Partiye oy verdikleri bilenen birkaç haneye kömür verilmediğini söylemişti. Ve köylüler fitne çıkmasın diye yazılı şikâyette bulunmadıkları için mahrum kalmışlardı.
5 – Yoksul halka dağıtılmak üzere gönderilen yardımlar adil bir şekilde yerine ulaşılıyor muydu? Yoksa herkes kendi yakınlarına mı dağıtıyordu? 6 – Evet, Ak Parti ve diğer partilere alan daraltılmıştı. Batman Ak Parti seçim lokalinde olan talihsiz olay da mutlaka seçim çalışmalarını etkiledi. Batman’ın en işlek caddesi olan Diyarbakır caddesinde bile Ak Parti seçim otobüsü silahlı saldırıya uğramışken, acaba Ak Parti aday ve çalışanları Batmanın kaç mahallesine gidebildiler.
7 – Ak Parti iktidardaydı, yetkili ve sorumluydu. Halkın mal, can ve hür iradesinin emniyetini sağlamadı. Kaçırılıp istifa ettirilen Ak Partili yöneticilere ne kadar sahip çıkıldı. Sandıklardaki tüm oyların kullanılması, geçersiz oyun olmaması ve bazı sandıklarda seçmen sayısından fazla oyun kullanılması normal seçim olmadığının göstergesi değil mi?
8 – Kürt halkının ve insani temel hakların geciktirilmemesi ve pazarlık konusu yapılmaması gerekirdi.
9 – Cumhurbaşkanı, başka işi yokmuş gibi muhalefet liderleriyle basit ağız dalaşmalarına girmemeliydi. Başkanlık sistemi üzerinde kendi isteklerini dayatır bir pozisyondan kaçınmalıydı.
10 – Kimse sizin niyetinizi bilmez. Siz bazı kavramlara istediğiniz anlamı yükleyebilirsiniz. Ama sizin söylediğinizden çok, başkalarının sözlerinizden ne anladığı önemlidir. “Kürt sorunu yoktur” sözü Cumhurbaşkanının, dolayısıyla Ak Partinin aleyhine kullanılmıştır.
11 – Muhalefet; 17 Aralık, Saray ve Emekliye ikramiye üzerinden Ak Partiye iyi yüklendi. Ama Ak Parti bu konularda iyi sınav vermedi veya bizi ikna edemedi.
12 – Başkaları “Çamur at, tutmazsa da izi kalır” zihniyetiyle saldırırken; “Mahlûk bilmese de Halik bilir” teslimiyeti, halk nezdinde itibar görmedi ve görmez. Her şey şeffaf olmalı ve gerçekler halka iyice anlatılmalıdır.
13 – Paralel dedikleri yapının, bölgedeki İslami cemaatlere kurduğu kumpas, operasyon, tutuklama ve sudan bahanelerle verilen ağır cezalara Ak Parti iktidarı seyirci kaldı. Yine bu yapı eliyle, İslami davadan tutukluların en uzak beldelere sürgün edilerek zulüm üzerine zulme uğramalarına tepki vermedi.
14 – 6 – 8 Ekim olaylarında katliamlara seyirci kalan Hükümet–Devlet sınıfta kaldı. Katliamlara seyirci kalan ve müdahale etmeyen yetkililerden hesap sorulmadı. Bölgedeki Asker ve polis lojmanlarındaki sandıklarda çıkan sonuçlar, bölgedeki olaylar hakkındaki şüpheleri artırmaktadır.
15 – İslami cemaatlerle diyalog ve işbirliğinden kaçındı. Düşmanlarımı kazanayım derken, dostlarını küstürdü ama düşmanlarının düşmanlıklarını da gideremedi.
16 – Belki de en önemlisi, Çözüm süreci gibi bir fırsatı değerlendiremedi. Kanın durması, temel hakların iadesi, demokratik sivil zeminin oluşturulması, huzur ve barışın sağlanması için düşünülen bu süreç, ne yazık ki istismar edildi. Tıpkı Gülen grubu gibi, bu süreçle ilgili de Tayyip Erdoğan’ın yanlış bilgilendirildiğini ve yanlış yönlendirildiğini düşünüyorum.
Çözüm masası zenginleştirilmeliydi. Bir başında HDP’nin yer alacağı masada, HAK PAR, HÜDA PAR, PAK, AZADİ, KDP… Bölgenin seçilmiş Ak Parti milletvekilleri, sözü ve derdi olan herkes dâhil edilmeliydi. Ancak böylelikle farklı ses ve görüşlerle zenginleştirilmiş sivil ve demokratik siyasetin önü açılabilirdi. Ama Ak Parti yanlış yaparak kendine de bölge insanına da zarar verdi.