Son soruşturmalarla FETÖ örgütü, devlet kademelerinde iyice zayıflatıldı denilebilir. Ancak daha birçok kamu kurumunda daha hatırı sayılır FETÖ’cünün barınmaya devam ettiğini ve ‘gelecek emirler/yapılacak infazlar’ doğrultusunda hazır kıta beklediklerini söylemek çok ta yeni bir bilgi değildir. Ancak FETÖ bitti diyenlere bir uyarı babında çok daha dikkatli olmaları gerektiğini hatırlatıyoruz.
Zamanın da FETÖ’nün ne kadar gaddar olduğunu, insanlara sureti haktan görünüp esas gayesinin başka olduğunu ve bu toplumun genlerini bozmaya yönelik bir emelinin olduğunu söylediğimizde, kimseyi inandıramadığımız gibi kendimizi bu konuda ciddi anlamda yalnız hissetmeye başlamıştık.
Ancak gerçeklerin ortaya çıkması gibi bir alışkanlığı vardır. Gerçekler er veya geç ortaya çıkar. Daha önce sizin az ve yetersiz bir şekilde haykırmaya çalıştığınız hakikatler, gün aydınlığı gibi ve gür bir sesle milletin gündemindeki yerini alırlar. İşte FETÖ’cülerin katil olduğunu ve özellikle Doğu bölgesinde birçok infazı gerçekleştirdiklerini haykırdığımızda, kimseyi inandıramamıştık. Ta ki 15 Temmuz’da kameralar önünde halkı uçaklarla bombaladıkları ve tanklarla milleti ezdiklerinde, bizim daha önce yüzlerini net bildiğimiz ve artık herkesin açıkça çirkin ve kara yüzlerini görmeye başladıklarına şahit olduk.
Yıllardır Amerika’dan aldıkları emirleri harfiyen uygulamak zorunda olan FETÖ örgütü, gelinen konjonktürde aleni bir maşa olduğunu son elçi suikastıyla ortaya koydu. Tetikçinin orta da kalan cenazesine bakıldığında, aslında böylelerinin hiçbir kıymeti yoktur. Sadece yaptıkları eylem önem arz etmektedir. Nitekim Rus elçisi çok iyi seçilmiş bir hedefti.
Suriye sorununa çözüm bulmak amacıyla Türkiye, İran ve Rusya üçlü bir görüşmeye hazırlanıyorlardı. Bu görüşmede fitne başı Amerika yoktu. Ne zamandır Suriye’de çözüm olmasın diye olmadık kargaşalar çıkaran, fitne ateşleri yakan ve bu mazlum coğrafyanın viraneye dönmesi için her şer odağını devreye sokan bu büyük şeytan, bu toplantıya çağrılmadığına çok içerlemişti.
Çevirdiği bunca entrikaya karşın, bu toplantıda çözüm odaklı bazı adımlar atılırsa, bütün şeytanlığı boşa gitmiş olacaktı. Bu büyük şeytan bir taraftan DEAŞ ve PYD ile Suriye’de Türkiye’yi sıkıştırırken, öbür taraftan Irak’ta DEAŞ ile mücadele etmekten aciz olan Irak hükümetini Türkiye’ye sorun çıkarması için zorluyordu. Beri taraftan Türkiye’yi, dünya ekonomisini ve medyasını elinde bulunduran şer şebekelerinin algı operasyonlarına ve fiili saldırılarına maruz bırakılıyordu.
AB her konuda Türkiye’ye tavır alıyor ve üyelik sürecini askıya almakla tehdit etmekle yetinmiyor, PKK’ye silah ve maddi destek sağlamakla gerçek niyetini ortaya koyuyordu. Türkiye’nin eski Türkiye olmayıp emirlerini artık harfiyen yerine getirmediğinden dolayı açıkça kahroluyorlardı. Her platformda düşmanlıklarını aleni bir şekilde ortaya koymakta bir sakınca görmüyorlardı.
Bu çerçevede Türkiye, Rusya ve İran’ın çıkarları bir anlamda örtüşüyor ve bu bölgede bir barışın gerçekleşmesi gerektiği yönünde bir eğilim ortaya çıkıyordu. Bu eğilimin daha niyet aşamasında iken akim bırakılması ve barışın konuşulmasına imkân verilmemesi için Suriye’deki muhalif gruplarla görüşmeler içerisinde olan ve Esed ile de diyalog halinde olan Ankara’nın Rus büyükelçisi öldürülerek, işlerin daha girift ve içinden çıkılmaz bir hal alması hedeflendi.
Bu suikast ile FETÖ’nün maşalığı ortaya çıktı ve yeni ‘maşalık’ örneklerini göstereceğinin ipuçlarını verdi. ABD, Türkiye’nin kendisine başkaldırmasını kabul etmeyeceğini, uluslararası bir infaz ile ve ileride daha büyük kargaşalıklarla ‘had bildireceğini’ ima etti. Rusya’ya da yıllardır ‘kan gölüne çevirmeye çalıştığım’ sömürgelerimde iş kotarmaya çalışma mesajını verdi. On yıllardır dünyanın kâhyalığını yapan bu büyük şeytanın bu planları istediği gibi yürür mü? Yaptıkları karşılıksız kalır mı? Zannetmiyorum. Bütün bu çekişmeler, entrikalar, suikastlar ve emeller bölgemizin dizaynı için bir giriş bölümü hükmündedir.