Bu başlığı atmamızın birinci sebebi Müslümanların üzerindeki İslami heybetin 3 günlük dünya için, 5 kuruşluk paha biçmemizdendir. Hak etmediği değeri fazlasıyla vermekten kaynaklıdır. İslam’ı iyice benimseyen Müslüman şahsiyetlerin erdemli duruşları karşısında adeta lal olan ecnebiler, bu gün koltuklarına rahatça oturup halimize seslice gülmektedirler.
İkinci sebep ise gasp edilen haklarımıza, önem vermeden bir şey olmaz dediğimizdendir. Önem vermediğimiz için bizler de önemsizleştik.
Cenab-ı Allah Hz. Peygamberin safında olanları “Kafirlere karşı onurlu ve kararlı, kendi aralarında ise çok merhametli” (Fetih 29) olarak tanımladığı halde durum tam tersine dönüştü maalesef. Gördüğümüz fotoğrafta düşmanlar emin, dostlar ise vaziyetimizden tedirgindirler. Müslümanlar bu gün, Kur-an’ın tabiri ile “…Bir ateş çukurunun kenarında…” (Al'i İmran: 103) bulunmaktadırlar.
Allah yolunda kenetlenmiş binalar gibi saf olması gerekenler neden saf bir şekilde düşmanın safında yer almışlardır? Neden başkalarını tamir etmek için kardeşlerimizi ihmal ederek tahrip ediyoruz?
Sahi gönülleri titreten heybetimize ne oldu Müslüman?
Düşmanları güldürüp dostları ağlatacak durumumuz daha ne kadar sürecek? Rum’dan Süheyb’i, İran’dan Selman’ı, Habeşistan’dan Bilal’i, kardeş yapan İslam, “en hayırlı ümmet” çerçevesinde bizi neden bir araya getirmesin?, neden getirmiyor?
Oysa ki; “Müminler birbirini sevmede, birbirine merhamet ve şefkat göstermede tıpkı bir organ rahatsızlandığında diğer organlar da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Müslim) olması gerekirken, kendi bedenlerimizden olan organlara bizler daha çok zarar veriyoruz şuursuzca. İslam beldelerine ateş salan gayri Müslimlerden medet umacak kadar düştü Müslümanlar.
Sahabe efendilerimize cennet müjdesi kazandırtan en önemli amellerden biri, yüreklerinde hiçbir kardeşine karşı kin beslememeleriydi. Bizim için birer yıldız olan bu güzide nesil niye iki kapak arasında sıkışıp kalmış? Neden bizler için deva olan bu reçetedeki ilaçları zahmet edip raftan indirmiyoruz? Buna kısa zamanda ulaşıp çözüm bulma noktasında elimizi sıklaştırmalıyız. Ne acıdır ki mazlumların Sükûtuna çok söz sığdığını bir türlü okuyamıyoruz.
Bunun çaresi de mevcut olduğundan rahat bir şekilde ulaşabiliriz. Çünkü biz Müslümanların üzerindeki heybetin nasıl elde edileceği, varoluş sebebinin belirtildiği Hadis-i Şerif de mevcuttur. “Dünyaya değer vermemek, dünyayı gözümüz ve gönlümüzde küçültmek.” Dünyayı gözümüz ve gönlümüzde küçültebilmenin yolu da, Allah Teala ile ciddi bir beraberlik, sağlıklı bir rabıtadır. Allah’ı ve ahret gününü sahih bir şekilde gündemde tutmaktır. İzzetli olabilmenin ve izzetli kalabilmenin bir tek yolu Aziz olan ile birlikte olabilmektir.
Her Müslüman şahsiyet bilmelidir ki, ne zaman ümmet olarak dünyaya önem verip gözümüzde, gönlümüzde büyüttüğümüz zaman içimizden İslam’ın heybeti çekilip alınır. İyiliğe davet edip kötülüklerden de men etme durumu umurumuzda olmadığı vakit de vahyin bereketinden mahrum bırakılırız. Düşmanlarımızı kenara bırakıp birbirlerimizle didiştiğimiz vakit de Allah’ın gözünden de düşenlerden oluruz Maazallah.
“Allah ve Resulü’ne itaat edin; birbirinizle çekişmeyin, sonra içinize korku düşer de size heybet veren rüzgarınız-kuvvetiniz gider. O halde sabredin! Şüphesiz ki Allah, sabredenler ile beraberdir.” (Enfal 46) ayeti de bizlere merhem olacak ama ona bir ulaşabilseydik.
İslam beldelerine baktığımızda; kan, barut kokan, bombalar ile vurulan her yanın ümmet için utanç olduğu, kirletilen namusların alnımıza çakılan kara lekeler olduğunu acı bir şekilde görüyoruz. Ahrete iman etmeyen biri, bu kadar acıya dayanabilir mi? Hiç zannetmiyorum.
Allah’ım! Ümmet olarak imtihanlarımızı bizlere kolay kıl. Bizlere heybetin geliş sebeplerinde gizli olan hallere çevir. Müslümanlar arasındaki dostluğu pekiştir. Kafirleri darmaduman et. Bizlere hakk ve hakikati kolaylaştır, amin…