2017’nin ilk günlerini karla karışık yağmurla karşılarken, 2016 yılını da geçmişte sünger altında kalan bir anı olarak bırakmış bulunmaktayız. Herkesin güzelliklerle geçmişi geride bırakması temennimiz olurken, gerçekler maalesef öyle olmadığını tecrübelerle bizlere aktarmaktadır. Gerçi fazla karamsar olmak da istemiyorum. Çünkü en azından hala alıp verebildiğimiz bir nefesimiz vardır Elhamdülillah.
Biz bu nefesi iyi ve hak yolda alıp verdiğimizde bize kazandırdıkları çok olacaktır. Ama bilemediğimizde her geçen gün sermayemizden kaybettiğimizi kaybedince anlarız. Öncesinde uyanık olmalıyız. Yani zamanında insan inciyi denizden çıkarmayı bilmezse; o, ha inci olmuş, ha çakıl taşı, hiçbir şekilde fark etmez. Bu zaman sermayemizi de iyi değerlendirmemiz gerekir. Çünkü bilinen bir nokta var ki; “zamanın kıymetini bilmeyen zamanla kıymetsiz olur” ibaresidir. Ve şimdi öncesinden daha çok ihtiyacımız var, ahret için çalışmaya. Sebebi de öncesinden yapılmış yanlışları, şimdi yapabileceğimiz içten gelen bir tövbe aniden fabrika ayarlarına döndürebilir, günahsız bir şekilde…
Ölüm geldikten sonra bir uzak bulur herkes… giden gelemez, kalan gidemez, hayal olur, hatıra olur her şey biranda… bize kalacak olan, eğer arkamızda iyi bir iz bırakmış isek, biz öldüğümüzde bile o iz yürümeye devam edecektir şüphesiz. Kalanlara bir meşale görevini de görebilir.
Deniliyor ki; Adamın birisinin, arabasının lastiği tam tımarhanenin önünde patlar. Adam arabayı kenara zor yanaştırır. Sonraki işlem malum… kriko, stepne, bijon anahtarı derken tekeri söker.
Sıkıntıdır bu başına geldiği derken, söktüğü 4 adet bijon, yuvarlanıp yağmur mazgalına düşer. Çok uğraşır ama, mazgal açılır gibi değil. Hatta bijonlar gözden kaybolmuş, görünmüyor bile.
Kan ter içinde kalmış olan adam sıkıntıdan ne yapacağını bilemez hale gelir. Bir sağına, bir soluna bakar, kafayı kaşır ama elden bir şey gelmediği için dizlerde derman kalmaz, çaresizce kaldırıma çöker ve oturur.
Olayı en başından beri tımarhanenin demir parmaklı penceresinden izleyen bir deli, seslenir;
-Ula salak! Sen ne yapıyorsun orada öyle?
Tımarhanenin önünde olduğunu, pencerede de olanın bir deli olduğunu unutan çaresiz adam;
-Sorma birader, lastik patladı ve değiştirirken bijonlar istemsizce yuvarlanıp mazgala düştü. Bende çaresizce oturmuş bir şeyler düşünüyorum der. -Düşündüğün şeye bak! Diğer lastiklerden birer tane bijon çıkar. Hepsi 3 bijonlu olsun. Seni lastikçiye kadar idare eder.
Adam hemen denileni yapar. Yapıp işi bittikten sonra daha yeni jetonu düşer. Ve akıl hastanesindeki deliye seslenir: -Yao senin ne işin var tımarhanede?
-Burada delilikten yatıyoruz, işimiz ters gittiğinde oturup kara kara düşünenlerden değil, pratik bir yolunu bulup menzile varacağımızın hesabını yapanlardanız kardeşim, der.
Deli dediğimiz birinin söylediklerine baktığımızda kim deli, kim akıllı daha çok gün yüzüne çıkıyor. Yani ahrette hesabını veremeyecek hatalarımız olduğunda her şeyi boş vermektense kalkıp diğer bijonlarımızı devreye koyabiliriz. Nedir onlar? Mesela sadaka-infak… ya da taze bir abdest ile kılınan bir sünnet namazının secdesinde Rabbimize derdimizi ulaştırmanın hesabı… Bunlar yapıldığında güncellenen bir program gibi amel defterimiz de yepyeni bir sayfa açılır. Bu yeni yılımıza kendimizi güncelleyerek girelim. Ha ne dersiniz?