Hemen hemen herkes duasının kabul olmadığından sızlanır. Gerçekten dualarımız kabul olmuyor mu? Düşünelim. Hepimizin bir tane dahi olsa duası kabul olmuştur. O kabul edilmiş olan duamıza bakalım. Hangi psikolojik durumda dua etmişiz. Dua ederken sıkıntımız, ruh halimiz nasıldı. Aklımız, kalbimiz, bedenimiz, ruhumuz aynı atmosferde midir yoksa birbirlerine selam bile vermiyorlar mı? Büyük sıkıntılar çekenler Allaha dua ederken tüm benlikleriyle dua ederler. Dua ederken aczini, pişmanlığını dile getirir. Güçsüz ve kuvvetsiz olduğunu belirtir.
Biz dua ederken nasıl dua ediyoruz. Dua metinlerimiz klasik olarak hazırlanmış olup ezberlemiş miyiz? Yoksa o anda içimizden gelen sıkıntılar sonucu dilimiz, aklımız ve kalbimizin ortaklaşa Allaha yönelip yalvarması mıdır? Hangisi? Ezberlediğimiz kelimeler dilimizden dökülüyor. Kalbimiz ve aklımız kendi şahsı sorunlarımızla meşguldür. Duamıza icabet etmesini istediğimiz ile ilgilenmiyoruz. Empati yapalım. Biri bize derdini söylerken bize bakmadan konuşursa ve başka bir şey ile meşgul olsa biz onun isteğini kabul eder miyiz?
Birinin yanına gittiğimizde kendisi bilgisayarı ve gazetesi ile ilgileniyorsa biz orada kalmak ister miyiz? Teşbihte hata olmasın. Şöyle bir sonuca da ulaşabiliriz. Biz Allaha dua ettiğimiz vakitte eğer her şeyimizle O’na yönelmemişsek bizi dinlemiyor olabilir. Ve o şekilde ki duamıza kıymet vermiyor olabilir. İçten gelmeyen dualar Allah huzuruna çıkmadan gökyüzünden geri kafamıza atılıyor olmasın.
Biz dua ettiğimizde boynumuz bükük müdür yoksa zaten ihtiyacım yoktur. Adet olduğu için dua ediyorum düşünce ve tavrında mıyız?
Dua iki çeşittir. Bir ferdi dua, iki toplumsal dua. Ferdi duada şahıs içinde bulunduğu sıkıntıyı bir dilenci misali ısrarlı bir şekilde Allaha arz eder. Ondan ağlayarak, sızlayarak ister. Dilenciler bazen yapışırlar ve zorla alırlar. Bizde bütün benliğimiz ve gözyaşlarımızla Ondan istersek verir. Ama dil ucuyla istersek sonuç bellidir. İki sefer zor duruma girdim. Birinde çok sıkıntılı idim. Sekiz saniye içinde duama icabet etti. Birinde de bir ay içinde icabet etti. İkincinin sıkıntısı biraz daha azdı.
Toplumsal dua da iki şart var. Birincisi toplum bir olacak ve liderleri olacak. Lider ne dese emri yerine gelecek. Fil olayına bakalım. Abdulmuttalib liderdi herkes kabul ediyordu. Toplum onun emrinde hareket etti. Toplumu Mekke’nin dışına çıkardı. Maldan, evden uzaklaştırdı. İtiraz yok. Sonra Ka’beye gitti. Ve Allah’a, acizim, gücümüz yok. Çaresiziz, sana sığındık. Sen bu orduyu yok et. Evini kurtar. Biz yapabilseydik, yapardık ama bu ordunun karşısında duracak gücümüz yok. Sana sığındık. Sonuç herkesin malumudur.
İslam aleminde olan bu kadar katliamlara, tecavüz ve saldırılara rağmen liderimiz yok. Toplu duamızda yok. Allaha boyun eğmiyoruz. Hem gururluyuz hem kibirli. Biz güçlüyüz, kahramanız diyoruz. Kureyşin lideri gibi acziyetimizi haykırmıyoruz. Konuşmaya geldiğimizde bizden daha büyük kahraman yok. Ne zaman liderimiz önümüzde olduğu halde toplu olarak Allah’a yalvardık ta kabul etmedi. Demek ki biz O’ na ellerimizi beraber açmadık. Toplu olarak yağmur istediğimizde bize icabet eden Allah bu korkunç katliamlar karşısında mı bize icabet etmez.
Katliamlar olurken kimi Müslüman seviniyor kimi üzülüyor. Sünni sevinirken Şii üzülüyor veya Şii sevinirken Sünni üzülüyor. Müslümanların birbirlerini öldürdükleri bir zamanda dua nasıl kabul olur.
Bir Müslüman dua ederken diğeri aynı olay üzerine beddua ediyor. Yani önce kendimizi düzeltelim. Biz birbirimizin helakını isterken duamız kabul olmaz. Peygamberimiz (sav) düşmanın helakı için dahi dua etmezken biz birbirimizin helakı için beddua ediyoruz. Ondan sonra duamız kabul olmuyor diyoruz. Tabi ki olmaz.
Dua, çağırmak, seslenmek, davet etmek, istemek ve yardım talep etmektir. Allah’ın yüceliği karşısında insanın aczini ve zafiyetini itiraf etmesi, sevgi ve saygı ile O’nun lütuf, nimet ve yardımını, dünya ve ahirette nimetler ve iyilikler ihsan etmesini, üzerindeki sıkıntı, dert ve belayı gidermesini, günah, hata ve kusurlarını bağışlamasını dilemesi, yalvarıp yakarması ve O’na halini arz edip niyazda bulunması demektir.
“İnsana bir zarar dokunduğu zaman, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder; zararını kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarardan dolayı bize hiç dua etmemiş gibi davranır. İşte aşırı gidenlere yaptıkları şeyler böyle süslü gösterilmiştir.” -Yunus:12-
Normal zamanlarda dua etmeyen veya Allaha inanmayan insanlar bile darda kaldıkları zaman Allaha sığınırlar. Biz Ona sığındık mı?