Müslümanlar bilime ne kadar katkı sunmuş sorusu hep sorulur. Tarihinden habersiz olan yeni nesil bunu cevaplamakta zorlanır. Tarihini bilmediği için de bu sorunun altında hep ezilir, bu soruyu soran karşıt kültürden olanlar karşısında kendilerini hep ezik gördükleri için de tarihlerini sahiplenmez veya bu kültürden olduklarını gizlemeye ve dolayısıyla köklerinden uzaklaşırlar.
Yeni nesillere tarihimizde bilime ve ilerlemesine katkı sunan birkaç insan ve buluşlarını hatırlatmak isterim:
1) Meşhur Leonardo da Vinci’nin resimleri:
Leonardo’nun resimleri:
Meşhur Leonardo da Vinci’nin resimlerini çizdiği aletler ve matematik hesapları, İslam âlimlerinin buluşuydu. Da Vinci, bu bilgileri kullanarak devrine göre inanılmaz kabul edilen resimlerini çizebildi. Belki de Leonardo’nun İslam bilginlerinin buluş ve bilgilerini kullandığı kabul edilse, resimlerinin çözülemeyen sırları aydınlanmış olacak.
2) Kimya:
Kimya:
Cabir Bin Hayyan, kantitatif ve kalitatif prensiplere dayanan bir bilim olarak kimyayı kurdu. Batı, Hayyan’ın kurduğu seviyeye 900 ila bin sene sonra ulaştı. Cabir aynı zamanda bütün insani duyguların matematiksel olarak ölçülebileceğine inanıyor, bunu da ilmü-l mizan olarak adlandırıyordu.
3) İlk rasathane:
İlk rasathane:
Bugünkü anlamıyla ilk uzay gözlemevi Halife Me’mun zamanında (Miladi 9. asırda) Bağdat ve Şam’da birer adet olmak üzere kuruldu.
4) Ekvatorun uzunluğu:
Ekvatorun uzunluğu:
Yine Halife Me’mun zamanında ekvatorun uzunluğu ilk defa bugün de bildiğimiz şekliyle 40 bin kilometre olarak ölçüldü.
5) İlk dünya haritası:
İlk dünya haritası:
Halife Me’mun döneminde 70 bilginden oluşan bir heyet Batlamyos’unkinden farkı olmayan enlem ve boylamları, karaları ve denizlere doğru bir dünya haritası çizdi.
6) Matematik:
Matematik:
950 yılında Ebu Cafer el-Hazin adlı matematikçi ve astronom parabol konstrüksiyonu kullanmak suretiyle üçüncü dereceden bir denklemi çözdü. 11. asrın ilk yarısında İbnü-l Heytem bir optik problemini dördüncü dereceden bir denklemle çözdü. Küçük bir yanlışlıkla Latinceye de çevrilen problem Avrupalıları "Problema Alhazeni" adı altında 13. asırdan 19. asra kadar uğraştırdı. Avrupalılar İbnü-l Heytem"in çözümünü ancak 19. yüzyılda kavrayabildi.
11. asrın sonlarında Ömer Hayyam"ın üçüncü dereceden denklemleri sisteme bağlayan kitabının benzeri, Avrupa"da 17. asırda Rene Descartes, Frans Van Schoooten ve Edmund Halley tarafından yazılabildi. Avrupalı matematik tarihçisi Johannes Tropfke, Descartes’lerin yeni bulduklarını zannettikleri konuları Hayyam’ın çok önceden yazdığını, aradan geçen zamanda Avrupalılar’ın boşuna çaba gösterdiğini yazdı.
7) Astronomi:
Astronomi:
9. asırda Güneşle Dünya'nın yıllık en uzak mesafesinin sabit olmayıp değişken olduğunu fark eden Müslümanlar yörüngedeki ilerlemenin 12.09 saniye olduğunu saptadı. Günümüzde bu değer 11.46 saniye olarak biliniyor. Avrupa’da Jahonn Kepler, 17. yüzyılda henüz Müslümanların kitaplarında gördüğü bu sonuca nasıl ulaştıklarını anlayabilmek için çağdaşı bilim adamlarıyla yazışıyordu. Tahran’daki rasathanede 10 asırda tespit edilen Dünya'nın ekseninin sürekli azaldığı bilgisine Avrupalılar ancak 19. asırda gök mekaniği bilimiyle ulaşabildi. İslam astronomi bilginlerinin kitaplarının tercümesinin Kopernik’e ulaştığını bugünkü nesiller bundan henüz yarım asır önce öğrenebildi.
8) Trigonometri:
Trigonometri:
15. asırda yaşayan Alman Johannes Regiomontanus’un adını taşıyan trigonometri ilminin kurucusunun, 13. asırda yaşayan Nasirüddin et Tusi olduğunu yine Alman matematik tarihçisi Anton von Braunmühl ortaya çıkardı.
9) Coğrafya:
Coğrafya:
El-Biruni 11. asırda dünyanın enlem ve boylam derecelerini 6 ile 40 dakika arasında değişen küçük yanlışlıklarla hesapladı. Bu küçük yanlışlıklar ancak 20. asırda düzeltilebildi. Engin denizlerde koordinat hesaplama yöntemini Müslümanlar 15. asırda yapabilirken Batı bunu 20. asırda öğrenebildi.
10) Tıp:
Tıp:
11. asırda Tunuslu bir tacir olarak İtalya’ya giden, sonradan Constantinus Africanus adını alan kişi, Monte Cassino manastırına kapandı. Bu zat Tunus’a gidip 3 yıl sonra İslam bilginlerine ait 25 tıp kitabıyla Salerno’ya dönmüştü. Monte Cassino Manastırına kapandıktan sonra kitapları Latinceye tercüme ettirdi. O kitaplar ya kendi veya eski Yunan otoritelerinin adıyla yayınlandı. İtalya, İslam medeniyeti ve biliminin Avrupa’ya aktarılmasında bir istasyon görevi gördü.
İşte yapılması gereken bu mümtaz insanları yetiştiren tarihimizi ve eğitim sistemini dominant kültürün hor gördüğü, aşağıladığı aksine günümüze taşımak ve ondan istifade etmek olacaktır. Zira tarihine sahip çıkmak; sadece taştan yapılmış eski yapıtların yıkılmasını önlemek değildir.