Allah’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.” -Hud Suresi 112. Ayet meali-
Doğruluk, her şeyde haddi aşmak olan taşkınlığın zıddıdır. Yüce Allah buyuruyor ki: “De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy olunuyor. Artık O’na yönelin, O’ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!” -Fussilet Suresi 6. Ayet meali-
Yüce Allah yine buyuruyor ki: “Şayet doğru yolda gitselerdi, onlara bol su verirdik.” -Cin Suresi 16. Ayet meali-
Müslim’in Sahih’inde Süfyan Bin Abdullah Sakafi’den gelen bir rivayette der ki: “Ey Allah’ın Resulu! (Sallallahu aleyhi ve sellem) Bana İslam hakkında bir şey söyle ki onu, senden başkasına bir daha sormayayım” dedim. Şöyle buyurdu: “Allah’a iman ettim de. Sonra dosdoğru ol” Ümmetin, en doğru ve en dürüst insanı olan Ebu Bekir’e (r.a.)’a doğruluk hakkında soruldu. O dedi ki: “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamandır.” Burada kastedilen saf Tevhid üzere kalmaktır.
Ömer İbn Hattap (r.a) diyor ki: “Doğruluk: Emir ve yasağa karşı doğru olmandır. Tilkinin hilebazlık yapması gibi hile yapmamandır.” Osman İbn Affan (r.a.) der ki: “Doğruluk: Allah için amelinde samimi olmandır.”
Ali İbn Ebi Talib ve İbn Abbas (r.a.) buyururlar ki: “Doğruluk: Farzları yerine getirmendir.” “Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” -Fussilet Suresi 30. Ayet meali-
İmam Kurtubi der ki: “Doğruluk, sağ ve sola sapmaksızın tek bir yönde sürekli harekettir.”
Doğruluk, altı meseleyi içinde barındırır; çaba sarf ederek, çalışarak ve gayret ederek yapılan doğruluk. Maddi olarak zararda da olunsa, ifrat ve tefrit arasında bir noktada bulunan doğruluk, ilimin çizdiği sınırlar içindeki doğruluk ki bu irade ve istek olarak Allah’ı tek bilmek ve samimi olmaktır. Ve işlerin yoluna konulması Allah’ın emrine muvafık olmalı ve Sünnete tabi olunmalıdır.
İnsanlar, işte bu altı meseleye uyarak istikametlerini yani doğruluklarını tamamlarlar. Onlardan herhangi birini terk ettiklerinde de doğruluktan ayrılmış olurlar. Burada asıl olan doğruluktan çıkmış olmalarıdır, bunun tamamen ya da kısmen yapılmasının bir önemi yoktur. şeytan sürekli kulun kalbini yoklamakta ve onu istikametten saptırmak istemektedir. İnsanda, sünnete olan heves ve arzuyu gördüğünde rahatsız olur. Fakat sünnetten yüz çevirmeye dair bir işaret ya da bid’at’e dair bir emare gördüğünde, onu yolundan alıkoymaya çalışır. Sünnet yoluyla bağını koparmayı başaramayınca bu sefer başka bir yol dener; amellerinin çok iyi ama az olduğunu, nefsine haksızlık yapacak şekilde onu haddi aşması için ikna etmeye çalışır. Ve şeytan, kötülükle doğru yoldan saptırmaya çalıştığı insan sapmayınca, ona başka şeyleri süsleyerek sunar. Yaptıkları amel ve ibadetler arzu edilen gibi mutedil ve dengeli olunca, hemen insanın kendisini tembellikle suçlamasını fısıldar. İnsan da şeytana uyduğunda Allah’ın dosdoğru yolundan sapmış olur.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki: ““Sizin aranızda öyle zümreler türeyecektir ki; siz onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı, oruçlarının yanında kendi oruçlarınızı, iyi işleri yanında kendi iyi işlerinizi küçük göreceksiniz. (Yani onların yaptığı işler dıştan sizinkinden üstün gibi görünecektir.) Onlar Kur’an da okuyacaklar. Fakat Kur’an’ın feyzi onların boğazlarından öteye geçmeyecektir. Yalnız dilde kalacaktır. Nitekim onlar, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar. Okun sahibi avı delip geçen okun demirine bakar kana benzer bir şey göremez. Sonra ağaç kısmına bakar, bir şey göremez, yelesine bakar, orada da kan izi göremez. Daha sonra acaba avı vurmadı mı? Şüphesiyle, kirişe gelen ve fok denilen çatal yerine bakar, orada da bir iz göremez.”
Günümüze baktığımızda takva görünümlü insanlar İslama düşman parti ve grupları desteklemektedirler. Erkeğin erkekle (LGBTİ), kadının kadınla (lezbiyen) evlenmesini isteyen ve onların hakkını arayan yani evlenme hakkını arayan parti ve gruplara destek vermektedirler. Bir kavmin helakına sebep olan çirkin bir fiilin kanunlaşması için mücadele eden insanlarla kol kola bulunmaktadırlar. Ama İslam meselesine gelince hiç kimseye söz hakkı bile vermiyorlar. İmam minberde iyilik üzerine vaaz veriyor. Sokakta iyiliğe karşı olanlarla oy istiyor.
“O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim’in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur’an’da) size “Müslümanlar” adını verdi.” -Hac Suresi: 78- UMUT EDİYORUZ Kİ; Allah bize sorar bu adamı nasıl tanıyorsunuz? Adam din alimi olduğunu söylüyor. Deriz ki; ya rabbi erkekle erkeğin evlenmesini isteyenlere destek veriyordu.
Allah Teâla, iyiliği emretmek kötülükten men etmeyi bizden önceki milletlere de gerekli kılmıştır. Fakat onlar ifrata düşerek kaybedenlerden oldular. “İsrail oğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, söz dinlememeleri ve sınırı aşmalarıdır. Onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür!” -Maide Suresi 78-79- “Ümmetimden bir grup hak üzerinde olmaktan geri durmaz. Onlara muhalefet edenler onlara zarar veremezler. Allah’ın (Kıyamet) emri, onlar bu halde iken gelir.”
Bir hadiste Yahudi bilginleri kötülük yapanları uyarıyor diğer gün onlarla beraber o kötülüğü işliyorlardı. LGBT’ciliğin haram olduğunu söyleyip bunların hakkını savunan kesimlere destek olan imamlara, şeyhlere, hacılara, sofilere duyurulur.
Allah Teala bizi o hak zümresinden kılsın. Amin...