Altı yıldır Suriye'de süren maskeli kirli savaş, tüm hızıyla devam ediyorken her gün yeni katliamlara uyanıyoruz.
Esed zaliminin geçtiğimiz hafta İdlib'e yaptığı kimyasal katliamı ve dünya kamuoyunda oluşan infiali sonrası ABD Suriye’nin Humus kenti yakınlarındaki Şayrat hava üssünü 59 Tomahawk füzeleriyle saldırı düzenledi.
Bu saldırı Türkiye’de olumlu karşılanırken, Rusya ve İran tarafından tepki ile karşılandı.
Aslına bakılırsa ABD saldırısı dünya kamuoyunun gözünü boyama amaçlı olduğu çok açık. Saldırı öncesi ABD’nin Rusya’ya haber verdiği ve tabiî ki Rusya’da Esed rejimine haber vererek orayı boşalttıkları herkesin malumu. Hal böyle olunca bu saldırının neyi Esed rejimini cezalandırma ve saldırıdan vazgeçirme sonucunu ortaya çıkaracaktır. Kaldı ki 48 saat sonra aynı askeri üs’ten Esed’in uçakları havalandı. Bu saldırı şekli tıpkı TSK savaş uçaklarının, “PKK kamplarını bombaladık bu kadar zayiat oldu” açıklamaları ile yıllarca halkı ve kamuoyunu aldattıkları gibi bir açıklama ve operasyon olarak görünüyor.
İşin bir başka garabet tarafı da bu göstermelik operasyona Türkiye’nin bütün makam ve kurumlarının sevinerek olumlu bulmalarıdır. Bu operasyonun danışıklı bir dövüş olduğu gün gibi ortada olmasına rağmen.
İster ABD, ister Rusya, isterse batılı emperyalist bir Avrupa ülkesinin Suriye topraklarına girmesi ve müdahalede bulunması ümmetin evladlarının kabul edebileceği bir düşünce ve vaziyet olamaz.
HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğlu’nun dediği gibi; “Emperyalist devletler, Suriye’ye girdiğinde, asla ve asla Suriye’de yaşayan insanlardan veya oradaki gruplardan herhangi birinin menfaatini korumak için değil, mutlak surette oraya kendi menfaatlerini korumak için geldiler. Kimyasal saldırıda can veren bebek yaştaki masumların cansız bedenlerini gördüğü için, batının vicdanının harekete geçtiğini düşünenler çok fena yanılıyorlar. Onlar, bu kimyasal katliamda hayatını kaybeden masumlar gibi yüz binlercesini kendileri katlediyorlar ve katletmeye devam edecekler. Onlar, kendi menfaatleri ve özellikle Siyonizm’in güvenliği için bölgeyi istikrarsızlaştırmak istiyorlar.”
Suriye dışında birde Kerkük sorunu karşımıza çıktı. IKBY Başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye ile ilişkileri bu kadar iyi olduğu bir dönemde; hem bayrak, hem Kerkük’ün Kürt bölgesine katılması ile ilgili referandum kararı alınması ne anlama geliyor? Barzani neden durup dururken Türkiye ile ilişkilerini bozsun. Anlaşılan o ki, Irak Kürdistanı’nda Talabani’nin partisi KYB, Goran hareketi ve PKK uzantılarının ortak bir tertibi ile Barzani zorlanarak bir oyunun içine çekildi. Tabi ABD, İsrail ve diğer bölge ülkeleri de bu oyunun içinde. Barzani bu sıkıntılı durumda iken maalesef Türkiye siyaseti de anlaşılmaz bir milliyetçilik refleksi ile eski fabrika ayarlarına dönerek sadece Türkmenleri sahiplenmesi ve Ümmet anlayışından uzaklaşması planın tam olarak tutmasına katkı sağladı.
Oysa bu sinsi planın görülerek aklıselimle bu kriz daha iyi yönetilebilirdi. Siyasetçilerimizin burada referandum sürecinin etkisiyle milliyetçilik dalgasına kapıldıklarını düşünerek, hüsnü niyetimizi koruyoruz. Yapılması gereken sadece Türkmenleri değil, Kürt ve Araplar dahil tüm Kerkük halkını kucaklayacak açıklamaların yapılması olmalıydı.
ALLAH (CC) tüm ümmeti milliyetçilik söylem ve fikirlerinden korusun ve ümmet ile kardeşlik anlayışına kavuştursun…
Selam ve dua ile…