30 Kasım 2015 tarihinde yazmış olduğum “Camilerimize sahip çıkalım!” adlı yazımda İslam’da ve toplumsal hayatta caminin önemi ve fonksiyonu konusuna değinmiştim.
İslam tarihinde hayatın ve toplumun merkezinde olan camilerin, günümüzde bu fonksiyondan uzak bir konumda olduğunu görüyoruz. İslam tarihindeki asli hüviyetine kazandırmak amacıyla Diyanet ve Müftülüklerin projelerini ivedilikle ve özenle uygulamalarını bekliyoruz.
Bu yazımda gündeme getirdiğim Esentepe’ye cami projesinin hayata geçirilmesi gerektiğini yazdık. Çok şükür bu projede çok yol alındı ve yakın zamanda bu projenin temelinin atılmasını umut ediyoruz.
Bu yazıyı yazarken aslında şaşırdığımız bir noktada; toplumumuzda ne kadar “cami karşıtı” olduğunu görmemiz oldu. Tarihin her döneminde din ve cami karşıtları olmuştur. Bunlar bazen açıktan düşmanlık yaparken bazen de hedef saptırarak farklı saiklerle Müslümanları etkilemeye çalışıyorlar. O dönemde özellikle sosyal medya ve farklı platformlarda tartışmalarımız oldu. Bu kişilerin cami karşıtlıklarını “yeşil alan” sevgisi ve ihtiyacı ile maskelemeye çalıştıklarını gördük.
Yeşil alan derken aklımıza 31 Mayıs 2013’te çıkan “Gezi olayları” geldi. O olayların baş fitnecisinin “mesele ağaç değil sen hala anlamadın mı?” açıklamasını hatırlıyoruz. Şimdide durum aynıdır. Mesele ağaç veya yeşil alan değil. Mesele cami yapılmasını ve caminin hayatımızın merkezine yerleşmesini engelleme çabalarıdır.
Esentepe’ye cami yapılması projesi pratik olarak hayata geçmesi gerçekleşmemişken Atatürk Parkı’ndaki sinemanın yanması ve sonrasında yıkılması ile Diyarbakır Caddesi’nde cami ihtiyacının karşılanması amacıyla STK, sendika ve siyasi partilerden cami yapılması talebi dillendirilmeye başlandı. Bu talebin toplumdan destek bulacağı anlaşılınca hemen “istemezukçular” devreye girerek yukarıdaki saiklerle cami yapılmasına karşı çıkmaya başladılar.
Esentepe’de belediyenin sosyal tesisler, düğün salonu vs yaparken nedense kimsenin aklına yeşil alan gelmedi. Aynı şekilde Atatürk Parkında ağaçlar kesilerek sinema ve diğer tesisler yapılırken ve belediye bahçesinde ağaçlar kesilerek sözde “direniş çadırı” yapılırken kimse ses çıkarmadı. Ama ne zaman konu cami olunca, ne hikmetse birilerinin aklına “yeşil alan” sevgisi geliyor. Yemezler beyler yemezler…
Atatürk Parkına cami yapılmasını talep edenlerin açıklamasına baktığımızda aslında yeşil alan hassasiyetini dikkate aldıklarını ve parkın yanındaki karakolun kaldırılıp parkın genişletilmesinin tavsiye edildiğini de görüyoruz.
İşin garip tarafı; şehrimizde cami yapılmasına karşı çıkanlara ve cami taleplerine baktığımızda, sanki bu tartışmalar İslam beldesinde ve halkın Müslüman olduğu bir memlekete değil de; Müslümanların azınlık olduğu bir ülkede yaşandığını sanırsınız.
Sağduyulu samimi kesimler cami yapılmasının yeşil katliamı ile ilgili olmadığını görmelidir. Batman nüfusunun neredeyse yarısından fazlasının vaktinin çoğunda Diyarbakır caddesine yığıldığı gibi bir realite ortada iken, halkın cami talebi ve ihtiyacı bilinirken bu talebin karşılanması gerekir. Yine Batman’da özellikle yeni yerleşim yerlerinde cami yapımı için imar planında yer tahsis edilerek cami yapılması sağlanmalıdır. Batman gibi bir yerde camilerin bodrum katlarına sıkıştırılarak adeta “merdiven altı” uygulamasına maruz bırakılması kabul edilemez.
Sonuç olarak; belediye yönetimi ve şehrimizin mülki amirlerinden halkın cami ihtiyacını, yeşili koruyacak şekilde bir an önce yerine getirmelerini bekliyoruz.
Selam ve dua ile...