20 Temmuz günü Suruç'ta yaşanan patlama, 32 kişinin hayatını kaybettiği olay ve sonrasında yaşananlarla tam bir savaş atmosferine girdik. Bu patlamadan sonra Kilis'te bir astsubayın öldürülmesi ve 2 uzmanın yaralanması ile İŞİD'e; Ceylanpınar'da evde uyurken öldürülen iki polis ve sonrasındaki saldırılar ile PKK operasyonların hedefi oldu.
Öncelikle Suruç'taki patlama üzerinde duralım. Bu patlama ve 5 Haziran'da Diyarbakır'da HDP mitinginde patlatılan bomba olayının üzerindeki sis perdesi ile şüphe aralanmış değil. Bu saldırıyı İŞİD de, PKK de yapmış olabilir. İkisi de bu potansiyeli taşıyor. Propagandaya çok önem veren İŞİD neden bu iki eylemi üstlenmedi bunu sorgulamak lazım. Algı operasyonu ile karşı karşıya olduğumuz kesin. İlk günden beri Türkiye'yi Suriye bataklığına koymaya çalışan Küresel derin devlet veya "üst akıl" böyle bir tezgah mı kurdu? Adım adım Türkiye Suriye bataklığına çekilmek mi istendi? Bunun için ortada büyük oyunlar oynanıyor. Bu iki patlamayı kimin yaptığını görebilmemiz için hayattayken medya ve stratejistlerin bilgisine müracaat ettiği eski MİT mensubu Prof.Dr. Mahir Kaynak'ın çözüm yoluna bakalım. Mahir Kaynak, herhangi bir “suikast” veya “sabotaj” olduğunda derdi ki; “Bu olay kimin işine yarıyor, ona bakmak lâzım!” Bu noktadan hareket edersek doğru sonuca ulaşabiliriz. Birincisi 5 Hazirandaki patlama kimin işine yaradı? HDP'li yöneticilerde o zaman bu patlamanın oylarını artıracağını söylediler ve artırdı. Sonuç: bomba HDP'nin işine yaradı. (Son günlerde bombayı PKK'nin koyduğu ile ilgili bir itirafçının ifadesi basına yansıdı.)
Suruç patlamasına baktığımızda gerçekten çok şüpheli bir tabloyla karşı karşıyayız. Lübnan Eski Başbakanı Refik Hariri'nin bir gazeteciye söylediği meşhur bir sözü vardı: "Lübnan'da gördüğünün yarısına, duyduğunun hiçbirine inanma." Şimdi sadece Lübnan değil, tüm Ortadoğu hatta tüm Dünya'da bu durumla karşı karşıyayız. Eylemleri yapan ve yaptıran güçler algı operasyonu ile taşeronlar tespit ederek, kimi hedef tahtasına oturtmak veya oyunun içine çekmek istiyorlarsa onları adres gösteriyorlar. Bu kumpası işletmek içinde basın, medya, siyaset ve akademi dünyasından gönüllü kalemşörleri ve kuklaları mevcuttur. Onun için bizler böyle bir olayla karşılaştığımızda kime hizmet ettikleri belli olmayan ve özgür düşünemeyen basın, medya, siyasetçi, akademisyen vb. kesimlerin ipiyle kuyuya inmeyelim. Farkında olmadan onların kanlı oyununun figüranı oluruz.
Tekrar soruyoruz, Suruç patlaması kimin işine yarıyor? En çok kimler bundan zarar görüyor. En çok zarar görenlerin dindar kesimler olduğu kesin. Ancak fayda konusuna gelince HDP/PYD/PKK ve diğer bileşenleri ile Türkiye'yi Suriye bataklığına koymak isteyen küresel güçler olduğunu görürüz. Öyleyse bu patlamayı kim yaptı? Tabi ki, küresel güçler İŞİD veya İŞİD içinden birilerini kolayca ikna! etme gücüne sahipler ancak Suruç patlaması bana "11 Eylül 2001" saldırısını hatırlattı. 11 Eylül'de New York'taki İkiz Kuleler'e yapılan saldırıda, 2603 kişi öldü. O sırada binada olması gereken 2627 Yahudi'nin 'İşe gitmemesi'nin gizemi hala çözülemedi.(1)
11 Eylül 2001 saldırısında Yahudilerin o gün işe gitmemeleri gibi Suruç saldırısında HDP’liler niye yoktu. Amaç Türk solu ve Alevileri savaşın içine aktif olarak çekmek miydi? Patlama ile ilgili olarak kamuoyundaki soruların cevaplanması lazım. Aksi halde HDP/PKK bunun altında kalacaktır.
Çözüm süreci ne alemde?
Çözüm sürecinin ilk günden beri yanlış bir mecrada gittiğini bilmeyen yok gibi. Ancak AK Parti içindeki gafil ve gizlenmiş PKK yandaşı bazı aktörlerin yanlış bilgilendirme ve yönlendirmesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti Hükümetleri gerçeği bir türlü görmediler ve "çözüm süreci" adı altında bölgeyi PKK ve bileşenlerine teslim ettiler. Kürt halkına ve özellikle de dindar kesimlere yapmadık zulüm bırakmayan PKK ve yandaşlarına ses çıkarmadılar. 6-7 Ekim de bunu bariz şekilde gördük. Neden çünkü PKK, devlete değil, halka ve dindarlara saldırıyordu. PKK, Hükümet ve devleti adeta esir almış duruma geldi. Öyle ki Hükümet PKK ve HDP'yi ikna etmek için operasyonlar ve açıklamalar yapmaktan geri kalmadı. HDP'nin seçim barajını aşması için elinden geleni yaptı. Bütün bunlara rağmen PKK/HDP'ye yaranabildi mi? Elbette hayır. HDP artık devleti tehdit ediyor Türklerin devlet geleneğinde olmadık fiilleri açıktan yapıyordu. Ta ki kamuoyu baskısı ve PKK'nin "İsot tarlasına girip" asker ve polislere karşı topyekun saldırıya geçince, AK Parti Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan" İş çığırından çıktı" diyerek devlet olduklarını hatırladılar. Sonuçta devlet fabrika ayarlarına geri dönerek İŞİD ve PKK'ye yönelik operasyonlara başladı. Peki şimdiye kadar esip gürleyen sürekli konuşan HDP eşbaşkan ve yöneticileri işin ciddiyetini görünce sesleri niye çıkmıyor. Hani devlete meydan okuyanlar? Hani halkı kışkırtan savaş çığırtkanları neredesiniz? Dilinizi mi yuttunuz?
Değerli dostlar!
Biz yine başa dönerek, algı operasyonlarına ve bizleri bir savaşın içine çekmek isteyen "üst aklın" oyununa karşı uyanık olalım. Bu konuda Kur'an ayetleri ve Peygamberimizin rehberliği bize yol gösterecektir. Batıl yollara ve oyunlara karşı dikkatli ve bilinçli olalım. Sahte kurtarıcılara kanmayalım. Bunun da oyunun bir parçası olduğunu unutmayalım. Yazımı Ayetullah Mutahhari'nin bir sözüyle bitirmek istiyorum. Zamanın emperyalist ülkeleri ABD ve SSCB (Rusya)'yı bir makasın iki koluna benzeterek, "bunlar birlerine zıt gibi görünürler ancak amaçları aynı şeyi kesmektir."
Selam ve dua ile...
Dipnotlar:
1-(http://www.takvim.com.tr/yazi_dizisi/2011/01/14/11_eylul_saldirisi)