Peygamber Efendimiz(S.A.V.)’in müjdelediği şekliyle; “Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtuluş olan” bereketleri ve hayırları içinde barındıran Ramazan Ayı’nın son günlerini yaşıyoruz. Bir sonraki yılın Ramazanına kavuşup kavuşmayacağımız belli olmadığına göre, içinde bulunduğumuz mübarek günlerin kıymetini iyi bilip değerlendirmemiz gerekir.
Ramazanı hayatımızda bir dönüm noktası ve fırsat olarak kabul edip, yaşantımıza bir çeki düzen verelim. Dünya ve Ahiret saadetimiz için gönderilen aziz İslam’a göre hayatımız tanzim edersek ve doğru istikamet üzere olursak; hem dünya hem ahiret hayatımızdan tat alırız. Aksi halde ızdıraplar, pişmanlıklar ve hasret içinde bocalamaya devam edeceğiz.
Ramazan’ın, manevi ikliminden hakkıyla yararlanmak ve maddi-manevi yönden güzel bir ay geçirmenin hesabını yaparken, maalesef Ramazanın manevi ikliminden faydalanmak yerine Ramazanı “eğlence” ve “festival” ayına dönüştürme çabalarına şahid oluyoruz. Oysa Ramazan ibadet ayıdır. Ramazan ümmetin ayıdır. Ramazan Kur’an ayıdır. Ramazan oruçla dirilme ve dayanışma ayıdır. Ramazan zekat ve fitre ayıdır. Rahmet kapılarının açıldığı cehennem kapılarının kapandığı bir ayda eğlence ve festivalde neyin nesidir? Bu nevzuhur eğlenceye “Ramazan eğlencesi” adı verilmesi tam bir utanmazlık ve aymazlık halidir.
Ramazanda akla gelen bir ibadette zekat ve fitre ibadetidir. Durumu elverişli olan kardeşlerimiz zekat ve bedenin zekatı olan fitrelerini eksiksiz olarak çıkarmalıdırlar. Zekat ve sadaka ile malımız hem temizlenmiş hem de bereketlenmiş olur. Sadaka ve zekat ile malda eksilme olmaz. Eğer bütün zenginlerimiz zekatlarını hakkıyla eda etseler, toplumda (Asrı Saadetteki gibi) fakir kimse kalmayacak. Ancak şeytan insanları fakirlikle, malının eksilmesiyle korkutuyor ki, bu vesvese aldatmadan başka bir şey değildir. Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Allah, faizden elde edilen malı mahveder. Sadakaları ise artırır, bereketlendirir. Allah hiçbir günahkâr nankörü sevmez.” -El Bakara: 276- Rabbimizin bu âyeti bizlere göstermektedir ki; infak malı azaltmaz, kat kat artırır, bereketlendirir.
Toplum olarak Ramazanda gecelerinde kısa olmasıyla sahura kadar uyanık kalıyoruz. Bu güzel bir şey ancak uyanık kalmak yetmiyor, vaktimizi ne ile geçirdiğimiz önemlidir. Dünyevi konuşmalar, TV izleme ve kahve köşelerinde oturmanın ne bize bir faydası, nede bununla Ramazan adına hanemize kazanç olarak yazılacak bir puanımızda olmayacaktır.
“Ramazan ayının manevi atmosferinden ne kadar faydalandık?” diye düşünmemiz ve buna göre son günleri iyi değerlendirmenin hesabını yapmalıyız. Özellikle önümüzdeki Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan Kadir gecesini ibadet ve itikaf sünneti ile geçirerek değerlendirmemiz gerekirken; bunun manevi bereketinden nasipsiz olan bizler, Ramazanın bir an önce bitmesi için dua ediyoruz adeta. Oysa önümüzde Kur’an ifadesiyle “Bin aydan hayırlı Kadir Gecesi” var. Tam 83 yıla bedel yani bir ömre bedel gece olan Kadir gecesinin kıymetini ve Allah’ın bu geceyi özellikle zikretmesini düşünerek ibadet, tefekkür ve zikirle geçirelim. Malayani meşgalelerden uzak durarak, dünya ve ahiretimizi heba etmeyelim. Unutmayalım ki, tek gerçek ölümdür. Ve unutmayalım ki, hayatımız Ramazan gibi olursa ahiretimizde bayram gibi olur.
Sonuç itibariyle; Ramazanın ve Kadir gecesinin kadrini bilen, feyzinden ve bereketinden gerçek anlamda faydalanan ve bu şuura sahip kullardan olmaya gayret edelim. Elimize geçen bu fırsatı kaçırmayalım ve en iyi şekilde değerlendirelim.
Selam ve dua ile…