“Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür. Gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür.” Dediğimiz ilk okul günlerini hatırladım. Her ne kadar bizim köyümüz olmasa da sıcak ilgi, alakadan ve köyün güzelliği benim gayri ihtiyari bu türküyü mırıldamama sebep oldu. Şehirde çok kalıp köyleri çok özlediğimden mi bilinmez ama kendimi orada yabancı hissetmiyor, oralı biri gibi davranıyordum.
Geçen gün bir haber için ILKHA'nın muhabiri (kardeşim) ile beraber Akyar-Merwânîyê köyene gittik. Ama bu köy bizim bildiğimiz köylerden değil, beni benden alıp Asr-ı Saadete götürdü. Belki denize sıfır değil ama, doğaya sıfır. Muhteşem doğası ile beraber her görüştüğüm kişinin çok doğal olması bende bir hayli etki bıraktı.
Uzaktan bakınca namahreme görünmek istemeyen genç bir gelin gibi güzelliğini adeta tesettüre büründüren köy, içine gittikten sonra helaline kavuşmanın sevinci ile büyülüyor misafirini…
Kaynak suları olacak olan bir köyün güzel olmaması ihtimalinin olmadığını biliyordum. Ama bu tanımı genelde Karadeniz tarafında geçerli olacağını düşünüyordum. Ama yanıldığımı erken fark ettim. Gözüm gönlüm açıldı. Çok güzellikler barındırıyor içerisinde. Gidip görmek gerek.
Bir köy düşünün ki hem güzel bir doğa hem de insancıl bakımından liderliye koşsun.. Bir kez gidildiğinde geri dönmesi zor olsun.
Gerçekten de durum tam olarak böyle. Belki ramazandan dolayı köyün hepsini gezemedik, ahalinin çoğu ile tanışamadık ancak yine de hepsini görmüş gibi olduk ve çok sevdik. Diğer köyleri kıskandıracak kadar da güzel ve şirinceydi.
Şehirden, gürültüden, kirli havadan uzak, huzur, doğal yaşam, temiz havası ve sakinliği ile iştah açan Merwânîyê, saklı cennet gibi keşfedilmeyi bekliyor.
Köyün sıraladığımız bu kadar güzelliğinin önüne geçen tek bir şeyi vardı. O da insanlarının içten davrandığı, doğal halleri. Sürekli birbirleri ile sataşan, bir tavuk için dahi olsa kavgaya tutuşmayı marifet bilen diğer köy ve köylülerden farklı bir yol haritası çizmişler kendilerine. Birbirine küs ve dargın kimsenin bulunmadığı köyde, Ramazan'ın manevi atmosferini de fırsat bilerek bundan faydalanabilmek için vakitlerin büyük bir bölümünü camide geçiriyorlar. Küçük, büyük herkesin iştirak ettiği sohbetler, teravih namazı ve mukabele ile kaynaşmanın en güzel örneğini gösteriliyorlar.
Ramazan günlerini programlı bir şekilde ibadetle geçiren köy sakinleri, Sahura kadar isteyen evinde, İsteyen de köy odasına gidip arkadaşları ile sohbet edip çay içiyorlar.
Aslen de Merwanîye’li olan imam eski geleneklerden ve Ramazanların vazgeçilmezi olan adeti hala sürdürüyor. Sahur vakti, köylülere kaside yada Kur-an'ı Kerim'den bir bölüm dinlettiriyor.. Böylelikle uyuyan köylüler varsa sahur için uyanmış oluyorlar.
Namazların çoğunu camide, cemaatle kılan köy sakinleri, imam efendinin uyguladığı programa uyuyorlar. Sabah namazın ardından 10 dakikalık Kur’an-ı Kerim meali ile başlıyorlar güne. Öğleyi dinlenme ile geçiren cami yarenleri, ikindinin hemen akabinde mukabele yapıyorlar. Akşam namazının ardından iftara giden köylüler, yatsıya 20 – 25 dakika kala camide, günlük hayatta lazım olan, imam efendi tarafından anlatılan fıkıh dersini dinliyorlar. Diğer köy ve camilerin aksine bu uygulanan program ve sohbetlere özellikle gençler iştirak ediyor.
Bu köyde hiç mi iş yok diyenler de vardır herhalde. Haksız da sayılmazlar. Köy dedik ama tatil köyü demedik. Evet bu köyde de iş var. Ama ramazan dolayısıyla sahurdan hemen sonra gidiyorlar. Sadece kendi işlerini de yapmıyorlar. İşini bitiren köy sakini, işi hala bitmemiş komşusuna yardım ediyor. İş bölümü, emek, sevgi, merhamet, kardeşlik her biri kuşkusuz bu köyde mevcut. Allah birliği daim etsin inşallah.
Kardeşlik ve hoşgörünün tüm köy belde şehir ve ülkelere yayılması duasıyla hayırda yarışın...
Şimdiden herkese hayırlı bayramlar...