Çözüm süreci net olmadığı ve yanlış yollardan takip edildiği için istenilen neticeleri vermedi. Yaşanılan bu süreçten taraflar gerekli dersleri almalı; herkesimin uyarı ve eleştirilerini dikkate alarak daha doğru, katılımcı ve demokratik usullerle toplumsal barışı sağlamaya çalışmalıdırlar. Çözüm süreci olmadı, demokratikleşme süreci hızlandırılmalıdır. Allah’ın insana verdiği haklar hiçbir güç tarafından engellenmemelidir. Tüm vatandaşların ve özellikle Kürtlerin en tabii hakları pazarlık konusu yapılmadan, geciktirilmeden iade edilmelidir.
Eğitim dâhil Anadillerin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır.
Sürece, derdi ve sözü olan HDP, HAK PAR, HÜDA PAR, KDP, PAK, AZADİ, STK’LAR, Barolar, Âlimler, Kanaat önderleri… Bütün kesimler dâhil edilmelidir. Demokrasi dediğiniz de bu değil mi? Farklı seslerin katılımıyla süreç zenginleştirilmeli ve sağlamlaştırılmalıdır.
Devlet bütün vatandaşlarına bir tek insan gözüyle bakmalı, emniyet ve Adaleti sağlamalıdır.
Parti ve örgüt de kesin olarak şiddet ve tek seslilikten vazgeçmelidir. Kürt varlığının inkâr edildiği, Kürtçenin yasaklandığı ve asimilasyon politikalarının acımazsızca uygulandığı dönemde silahlı mücadelenin bir anlamı olabilirdi. Ama siyasi mücadelenin bütün kapılarının açık olduğu, meclis çatısı altında Kürdistan, bağımsızlık… Dâhil her şeyin konuşulabildiği günümüzde silahlı mücadele intihardan başka bir şey değildir. Bölgemizde egemen güç ve iktidar HDP ve Örgüttür. Hemen hemen bütün Belediyeler HDP’nin elindedir. Maksat Kürt halkının hakları ve demokratikleşme olsa, siyasi iktidar teşvik ve desteklenerek istenilen neticelere ulaşılabilirdi. Hükümetlerden yerel yönetimlerin güçlendirilmesi istenebilir, yerinde yönetimler istenebilir. Valilerin halk tarafından seçilmesi talep edilebilir… Tabii insan hakları ve demokratikleşme için hükümetle işbirliği yapılarak bunlar gerçekleştirilebilirdi. Anlamsız zıtlaşmalar ve ithamlar yerine, hükümet demokratikleşmeye teşvik edilmeli ve önü açılmalıydı. Bütün haklar ve çözüm yolları bir tek insanın karşıtlığına kurban edilmemeliydi. Hiçbir anlamı ve faydası olmayan Erdoğan karşıtlığı yerine, diyalog ve dolayısıyla koalisyon kapıları açık tutulmalıydı. Siyasi iktidarla bir koalisyon ve işbirliği sayesinde Anayasa değiştirilebilir, eyalet ve özerklik… Talepleri gerçekleştirilebilirdi. Eğitim, sağlık… Gibi hizmetler yerel yönetimlere bırakılabilirdi.
Sosyalizmle yönetilen, sosyalistlerin ana merkezi SSCB ve Yugoslavya dağıldı. Doğu Almanya Batı Almanya’ya katıldı. Arnavutluk, Çin, Polonya, Bulgaristan… Değişti. Örgüt ve bizim sosyalistlerin de kendilerini bir gözden geçirmeleri gerektiği kanaatindeyim. Doğduğu topraklarda meyve vermeyen ve insanlığa bir faydası olmayan komünizmin, İslam coğrafyasında yeşermeyeceği ve bu halka bir faydasının olamayacağı anlaşılmalıdır. Farklılıklar arasında çatışmayı esas alan Marksist ideoloji yerine, halkların kardeşliğini ve farklılıkların bir arada yaşaması kültürü geliştirilmelidir. Çatışmalardan beslenen sömürücülerin aksine antiemperyalist, devrimci ve halkçı olanların bu kirli oyunları boşa çıkararak bütün farklılıklara sahip çıkarak halkların kardeşliğini ve bir arada yaşamayı savunmalıdırlar.
İnsanları tek tipleştirmeye çalışmak, bizatihi insan gerçekliğinin inkârına yönelik gayri insani beyhude bir çabadır. Etnik ırkçılık gibi, ideolojik ırkçılıktan da uzak durulmalıdır. Bir kesimin ötekileştirildiği, mağdur edildiği bir yerde huzur ve Adalet olamaz. Barış, huzur, eşitlik, adalet, Özgürlük herkes için olmalıdır. İnsanların Hıristiyan, Ezidi, Sosyalist olma hakları olduğu gibi, bu halkın ekseriyetini oluşturan Müslümanların da Müslüman’ca yaşama ve İslami bir yönetim isteme hakları vardır ve herkesin bu haklara saygı göstermesi lazımdır. Bu halkların ana gövdesini oluşturan Müslümanların ve İslam dininin dışarıda tutulduğu hiçbir çaba adil ve akli değil ve başarılamaz.
Farklılıklar üzerinde çatışma ve tek tipleştirmenin kimin oyunu olduğu ve kimlere hizmet ettiği görülmelidir. Mazlum halkların parça parça kamplaşıp çatışması ancak emperyalistleri ve onların işbirlikçilerinin istediği bir şeydir. Günümüz, farklılıklar üzerinde çatışma değil, birlikte ve adalet içinde yaşama kültürünü geliştirme zamanıdır. Dayatma ve suçlamanın neticesi kavga, anarşi, kan, gözyaşı, yoksulluk ve sömürülmektir. Hoşgörü, diyalog ve barışın neticesi de; birbirini anlama, yardımlaşma, sorunların çözümü, adalet ve huzurdur.
Hiçbir şey insanın kanından ve gözyaşından daha değerli değildir. Etnik ve fikri kimliğimizden önce insanız ve insan gibi davranmalıyız. Dürüst olduktan sonra çözemeyeceğimiz hiçbir sorunumuz olamaz. İnsanlar da konuşarak, dinleyerek, saygı göstererek ve anlaşarak sorunlarını çözerler.
Herkesin birbirine saygı duyduğu huzurlu bir gelecek dileğiyle…