Son dönemlerde “Algı operasyonu” tabiri sıkça kullanılıyor. Küfrün geçmişten bu yana kullandığı bu kara propaganda silahı günümüzde güncellenerek “Algı Operasyonu” adını aldı ve nesiller fark ettirilmeden; dostuna, dinine, medeniyetine ve tarihine düşman, düşmanlarına dost nazarıyla bakar hale getiriliyor.
Eski Yeşilçam filmlerini hatırlarsanız dindar insanlar, imam karakterleri hep aşağılanır, “sahtekar, üç kağıtçı ve iğreti” modelle topluma ve nesillere gösterilip zihinlere nakşedildi. Bunun etkisini fark edelim veya etmeyelim; dindar, sakallı, sarıklı ve cübbeli biri veya çarşaflı bir kadın görüldüğünde çocukların ve nesillerin korkması ve ürkmesi amaçlandı. Ve bu oyunla nesiller dinden uzaklaştırıldı. Öte yandan aynı çevreler papaz, rahibe vb. kişileri ile içki içen İslami yaşantıdan uzak kişileri ise “temiz kalpli, iyi ve örnek insanlar şeklinde rol model olarak gösterdiler. Maalesef yıllarca bunda başarılı oldular.
Cami ve Kur’an kursları denildiğinde elinde sopa olan ve falaka resimleri ile çocuklarımızı Kur’an okumaktan, camiye gitmekten ve İslam’ı öğrenmekten men ettiler.
Şimdi bunlar biraz aşıldı ancak artarak sinsice bazen de arsız bir şekilde açıktan yapılıyor. Bazen “İmam nikah kıyamaz” derler. Bazen “camiler boş, yenisine ne gerek var” Bazen de “cami, Kur’an kursu yerine okul yapalım” derler. Bizim saf Müslümanlarda bu laflara kanarlar. Oysa amaç İslam’ın önünü kesmek için ortaya konulan projenin uygulanmasından başka bir şey değildir. Unutmayalım ki, 10–15 saniyede oluşan bir önyargıyı yıllarca kıramazsınız.
Şimdi muhafazakar hükümete rağmen gerek okul kitaplarında (müfredat değişmesine rağmen) gerekse gazete ve TV’lerde alabildiğince algı operasyonları ile nesillerimiz İslam’dan uzaklaştırılmak isteniyor.
Çok izlenen ve başlı başına bir sektör haline gelen TV dizilerine baktığımızda dikkatimizi çeken en önemli mesele bilinçli bir şekilde İslam’ın yaşamdan çekilmesi konusudur. Diğer kanal ve programlarını anlatmaya gerek yok. Muhafazakar medya ve hükümet bağlı TRT’de yayınlanan “seksenler, hangimiz sevmedik vb” dizilere baktığımızda; koskoca bir mahalleyi anlatıyorlar fakat nedense mahallede dindar bir insan bile yok. Peki, hangi mahallede veya ailede başörtülü ve namaz kılan kimse yok? Ama bilerek bunlar es geçiliyor ve “Laik, seküler” anlayışa uygun tipler makul ve makbul vatandaş ve iyi kalpli, namuslu vatandaşlar olarak topluma sunuluyor. Bununla ne demek isteniyor; Ha demek ki, iyi insan olmak için namaz kılmak veya ALLAH’a kul olmaya gerek yok. İbadete ve başını örtmeye de gerek yok. Zaten dine de hiç gerek yok…(Haşa)
Peki, diğer dizileri geçelim de belli bir amaçla çekilen tarihi diziler baktığımız da: Diriliş Ertuğrul, Sultan Abdulhamit dönemini anlatan Payitaht dizisinde bile günümüz seküler din anlayışına uygun olarak tarihi şahsiyetler ne halde gösteriliyor. Kadınların bilinçli bir şekilde tesettürleri arabeskleştiriliyor. Aynen İslam öncesi Mekke kadınlarının tesettürü şeklinde seyirciye sunuluyor. Bununla da nesillerimize, ‘bakın böylede örtünseniz olur deniyor.’
Ya okul kitaplarında örtülü ve sakallı olan dindar kişilerin sadece yaşlı dede ve nineler olarak gösterilmesine ne demeli? Tıpkı 1930’lı yıllardan beri uygulanan namaz kılan ve dindar olanlar, toplumun en alt tabakasıdır. Kariyeri ve toplumda konum sahibi olmayan kişiler ancak namaz kılar imajı gibi. Öyle ya onlara göre anca müstahdemler namaz kılar, hizmetçiler başını örter, seçkinler hep dine karşı olur.
Çok şükür bugünler geçti. Artık amirlerde, bakanlarda, başbakanlar da, cumhurbaşkanları da namaz kılan bir toplum haline geldik. Lakin bazı noktalarda zihniyetimiz maalesef halen değişmedi.
Bize düşen küfrün sinsi oyunlarına karşı uyanık olmak ve İslam’ın hattından ayrılmamaktır.
Selam ve dua ile…