“Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Gerçek şu ki, şirk büyük bir zulümdür.”
Tek olma Allah’ın hakkıdır. Onun hakkını başkasına da vermek Allaha haksızlıktır. Bizi yaratan, rızkımızı veren, her türlü ihtiyacımızı veren Allah’tır. Biz, hiçbir özellikleri olmayan, hatta hareket etmekten dahi aciz olan cansız varlıkları ile kendilerini ölümden kurtaramayan insanları Allaha ortak yaparsak, büyük bir yanlışlığa gireriz.
“Yaptığın iş (iyilik ya da kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu getirir (karşılığını görürsün). Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.”
Yardım sever ol. Yapılan yardımlar ne kadar küçük dahi olsa küçük görme. Bazen hiç tahmin etmediğimiz bir iyilik bizi azaptan kurtarabilir. Susuzluktan ölmek üzere olan bir kediye veya köpeğe su vermemiz bizim cennete gitmemize sebep olabilir. Veya bir kediye – köpeğe eziyet ve işkence etmemiz bizim cehenneme gitmemize sebep olabilir. Bizden önceki ümmetlerde bu tip örnekler mevcuttur. Kıymetli gençler, sakın her hangi bir canlıya zarar vermeyelim. İyilik yapabilirsek yapalım. Ama kötülükten uzak olalım. Sokaktan araba tekeli yakan gençler görülüyor. O zehirli duman insanların hasta olmasına sebep olur. Hasta olan insanların ölmesine sebep bile olabilir.
“Yavrucuğum! Namazını kıl, iyiliğe sevk et ve kötülükten vazgeçirmeye çalış.
Başına gelenlere sabret; gerçekten bunlar azmedilmeye değer işlerdir.” Sabırlı insan her zaman kazanır. Allah katında da, insanların yanında da değer kazanır. Namaz, insanları kötülükten korur. Bir toplulukta efendi, ağırbaşlı bir genç gördüğünüzde, mutlaka o genç namaz kılan biridir.
“Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah kendini beğenenleri, övünüp duranları sevmez.”
Biz neyiz ki böbürlenelim. Allah, bizi bir damla sudan yaratmıştır. Dünyaya geliş yolumuzu düşünürsek, kibirlenmeye hakkımız olmadığını görürüz. Eğer dünyaya geliş yolumuzdan bir tek insan gelseydi, yani diğer insanlar başka yollardan gelselerdi, o şahıs diğer insanların arasına çıkmaktan utanırdı. Ama herkes o yoldan geldiği için kimse kimseyi ayıplayamıyor. Bu sebepten biz hangi özelliğimizle insanlardan yüz çevirebiliriz. Ve insanlara karşı kendimizi üstün görebiliriz. Üstünlük takvadadır. Takvalı olan biri de zaten insanlara karşı alçak gönüllü olur. Onlara karşı kibirli olmaz. Hatta diğer canlılardan bile kendini daha üstün görmeyebilir.
“Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt. Unutma, seslerin en çirkini merkebin sesidir.”
(Lokman Suresi, 13-19)
Sokaklarda bağırıp çağırarak insanları rahatsız eden insanlardan olmamak lazımdır. İnsan bağırarak kıymet kazanmaz. Bağırıp çağırmak serseri insanların işidir. Serserilikte bir kabiliyet değildir. Olgun ve ağırbaşlı olmak lazımdır.
“Ey oğul! Dünya derin bir denizdir ve çokları onda boğulmuştur.
Senin bu denizdeki gemin takva, bineğin iman, yolun tevekkül olsun.”
“Yavrum! İnsanlar ibadet ve taatte her gün noksanlaştıkları halde, nasıl olur da vaad olundukları azaptan korkmazlar?”
Kıymetli çocuklar ve gençler, ihtiyarladığımızda artık gençlik yıllarındaki günler gibi güçlü olamayız. Dolayısıyla ibadetlerimizi hakkını vererek yerine getiremeyiz. Sürekli hastalıklarla ve diz ağrıları ile uğraşırız. Rahat bir şekilde oturup kalkamayız. Bu yüzden güç ve kuvvetimizin olduğu gençlik ve olgunluk döneminde ibadetlerimize daha fazla önem vermeliyiz. Genç insanların yaptıkları ibadetler daha kıymetlidir.
“Yavrum! Dünyadan yetecek kadar al, ona kapılma. Yoksa ahiretine zarar verir. Dünyadan el-etek de çekme, aksi takdirde insanlara yük olursun.”
Dünya ahiretin tarlasıdır. Dolayısıyla dünyayı boş veremeyiz. Ama dünya malını kendimiz için hedef değil ahireti kazanmak için bir vasıta yapmalıyız. Biz dünya malının kontrolünü Allaha inanmayan veya Müslümanlara düşman olanların eline bıraktığımızda, onlar bu dünya malı vasıtasıyla bizi kendilerine köle yaparlar. Onun için dünya malı ve dünya Müslümanın elinde olmalıdır. Kafirler Müslümanlardan emir almalıdır.
“Yavrum! Çekişmeyi seven, hakarete uğrar. Kötülüğün yaşandığı yerlere giden, töhmet altında kalır. Kötülüğe yaklaşan, kendini kurtaramaz ve dilini tutmayan pişman olur.”
Geleceğimizin umudu olan gençler, zamanımızı boşa geçiren ve bize hiçbir faydası olmayan tartışmalardan, çekişmelerden uzak duralım. Tartışmalar bilgi almanın yolu değil karşıdakini yenmenin mücadelesidir. Tartışmaların sonu ya kavga veya küsmelerle sonuçlanır. Kötülüğün yaşandığı yerlere giden insanlar zamanla o kötülüğü yapmaya başlarlar. Kötü yollara düşen bütün insanlar kötülüğün ve kötü insanların bulunduğu yerlere gidenlerdir. Camiye veya medreseye gidip kumar öğrenen, içkiye alışan bir insan bulunamaz. Pis kokulu yerlere giden biri zamanla o pis kokuya alışır. O kokuyu normal bir koku olarak kabul eder. Hayvanları olan birine tezek kokusunu sorsanız, kokusundan rahatsız olmadığını hatta güzel olduğunu söyler. O kokuya alışmıştır. Bizlerde kötülüklerin olduğu yerlerden uzak durmalıyız. Kötü insanlardan da uzak durmalıyız. Kötü yerlere gittiğimizde kötülük yapmasak bile insanlar o gözle bize bakalar. İyi insanlar bizden uzak dururlar. Etrafımız kötülerle dolu olur.
“Yavrum! İyilerin hizmetinde bulun, kötülerle dost olma.”