İnsanın kısmeti, nasibi kimseye bağlı değildir. İnsanlar kısmetleri için çalışmak-çabalamak zorundalar. Lakin bu hiçbir zaman elde edecekleri kısmetlerini doğrusal olarak etkilemez.
Tembellik, uyuşukluğun yeri İslam’da yoktur. Kişi için çalıştığı vardır elbette. Ancak ALLAH’ın verdiği rızık bununla belirlenmez. Bazı insanlar vardır ki; fazlaca ilimleri, kabiliyet ve istidatları olmamasına rağmen bir bakarsınız ki, ALLAH’u Teâla onun önünü açar, kısmeti açılır, adeta elini taşa atsa o taş elinde altın oluverir. Kimisi de bunun tam tersi ile karşılaşır. O yüzden akıl, ilim sahibi ve çok kabiliyetli insanlar tarihte de, günümüzde de her zaman çok iyi bir mevkide ve hayat şartlarında olmayabileceği gibi, beceri, ilim ve zeka yönünden pekte üstün niteliklere sahip olmayan insanlarda çok iyi mevkilere gelebilir veya maddi servetlere sahip olabilir. Okuma yazması bile olmayan zengin işadamlarının firmasında onlarca yüksek tahsilli ve kariyer sahibi insanların çalıştığına şahid olabiliyoruz.
İnsan bazen vasıflı olmasına rağmen kısmeti açılmadığından hak ettiği mevkide olmadığı gibi, şayet talihi açıksa ALLAH’u Teâla onun nasibini herkesin iğrendiği bir hayvanat ile de açabilir. İşte bunun en güzel örneklerinden biri olan Rüstem Paşa’nın yükselme hikayesine bakalım:
Kehle-i İkbal Rüstem Paşa
1500’de Saraybosna’da doğan ve aslen Hırvat olan Rüstem Paşa, Enderun’da yetişmiş ve sonradan Müslüman olmuştur. Osmanlı tarihinin en muhteşem devrinde yaşayan ve Kanuni Sultan Süleyman’a uzun yıllar sadrazamlık yapan Damat Rüstem Paşa olarak anılan paşa, Osmanlı tarihinin en sevilmeyen simaları arasında özel bir yere sahiptir. Tarihçiler onun Osmanlı devletine ilk kez rüşveti sokan kişi olduğunu söylerler.
Kanuni’nin karısı Hürrem Sultan, kızı Mimrimah Sultan evlenme çağına gelip de uygun aday olarak o sırada Diyarbakır beylerbeyi olan Rüstem Paşa’da karar kıldığında, anında sarayda onun cüzzamlı olduğu söylentileri yayılır. Bu yaygara ile bu izdivacı engellemeye çalışırlar. Çünkü padişahın damadı olması demek, sarayın en güçlü paşası ve dahası sadrazam olması demekti.
Rüstem Paşa hakkında cüzzamlı olduğu söylentileri Kanuni’ye ulaşınca saray hekimlerinden Mehmet Ağa Diyarbakır’a gönderilir. Mehmet Ağa, Rüstem Paşa’yı ve elbiselerini kontrol ederken elbisesinde bit bulunca müjde hemen İstanbul’a ulaştırılır. O dönemin tıp bilgilerine göre cüzzamlı bir insanda bit barınamayacağına inanıldığından, Mihrimah Sultan ve Rüstem Paşa’nın evlenmesinin önünde bir engel kalmaz ve Rüstem Paşa o tarihten itibaren Damat Rüstem Paşa olur.
İşte insanın talihi-kısmeti açıldığında, ALLAH’u Teala isterse; bir bit vesilesiyle bile açar. Normalde sıradan bir kişinin vücudunda veya elbisesinde bit olduğunda o kişi ile alay edilir ve pasaklı olmakla, taharete dikkat etmemekle suçlanarak aşağılanır. Ama insanın kısmeti açık olunca, bir bit ile padişahın damadı ve sadrazamı olur işte.
Bu olaydan sonra talihi böyle yaver giden Rüstem Paşa’ya “Kehle-i İkbal (İkbal Biti) Rüstem Paşa” diye lakap takılır ve şu beyitler bile yazılır:
“Olacak ki bir kişinin bahtı kâvitâlihi yâr,
Kehlesi dahi ânın mahallinde işe yarar!”
Yani: ''Bir kişinin bahtı açık şansı iyi olursa, onun biti bile işe yarar''
Bu örnekten de anladığımız gibi ALLAH’u Teâlâ; bazı kullarına imtihan gereği hesapsız rızık verir ve onu bollukla imtihan eder, bazı kullarına da sınırlı rızık vererek onu yoklukla imtihan eder. Tabi bizler Müslüman olarak verilen ve verilmeyen; her rızık ve nimetin imtihanın bir gereği olduğunun idrakinde ve bunun imtihan vesilesi olduğunun şuurunda olmalıyız. ALLAH (CC) bizleri kaldıramayacağımız yüklerle imtihan etmesin.
Selam ve dua ile…