CHP tek parti diktasının hakim olduğu dönemde Ankara’da 1929-1946 arasında tam 17 sene valilik yapan Nevzat Tandoğan’dan bahsediyorum. Her şeyiyle o dönemin yönetim tarzını ve halka bakışını yansıtan bu zatın düşünce yapısı bürokratik oligarşide İttihad ve Terakki döneminden beri varlığını devam ettiriyor.
3 Mayıs 1944 tarihinde Ankara’da yaşanan nümayiş sırasında polisler, Osman Yüksel Serdengeçti olarak tanınan meşhur şair, yazar ve siyasetçi Osman Zeki Yüksel ve arkadaşlarını yakalayıp Vali Nevzat Tandoğan’ın huzuruna çıkarırlar. Orada Vali Tandoğan; Osman Yüksel Serdengeçti ve arkadaşlarını küçümseyerek: “‘Ulan öküz Anadolulu!.. Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp ürün yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askerlik yapmaktır’ der.”
İşte İttihad ve Terakki ile halefi CHP zihniyetinin halka bakışı budur. 28 Şubat sürecinde bu tavrı ve bakış açısını fazlasıyla gördük. Anadolu insanına: “çocuklarınızı askere gönderin vatan için ölsünler, verginizi verin, kurumlarda sadece odacı- hizmetli olun, çiftçilik yapıp bizi doyurun ancak haddinizi bilinde elitlerin (Beyaz Türklerin) hizmetkârı olduğunuzu unutmayın. Çocuklarınızı üniversiteye gönderip te doktor, avukat, mühendis falan olmasınlar. Hele subay ve polis falan hiç olmaya kalkmayın” dendi.
Önce Menderes sonra Özal dönemiyle başlayan Anadolu insanın çizilen rolü aşması, kabuğunu kırması sonucu darbeler peş peşe gelmeye başladı. Asker ve polis olan çocuklarını toprağa veren dindar Anadolu insanı onlar için sorun olmuyordu. Ancak bu dindar insanlar çocuklarının okullarına ve mezuniyet törenlerine, hatta zaman zaman hastanelere bile alınmadı. Hele bu malum vali döneminde Ulus’a ayaklarında çarık, bacaklarında şalvar ve üstlerinde şal var diye alınmadılar.
Bürokrasideki bu sakat bakış açısı aradan yıllar geçse de maalesef varlığını değişen iktidarlara rağmen devam ettiriyor. İktidarlar değişiyor ancak oligarşik bürokrasi iskelet olarak her durumda asıl iktidar oluyor. Siyasi partiler halkın oyuyla iktidara geliyor, ancak dış güçlerin beslemesi bu yapılar halkın iktidarına muktedir olma şansı tanımıyor ve bildiklerini okuyorlar.
Hakkını verelim 16 yıllık AK Parti iktidarında devrim niteliğinde çok sayıda değişim yaşandı. Devletin paradigmasında önemli değişiklikler yaşandı amma velakin, oligarşik bürokrasi ve düşünce yapısı bir türlü kırılamadı. Bugün bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’a rağmen bu yapı istediğini yapıyor ve bildiğini okuyor. Olayın vahameti öyle bir hal almış ki bırakın halkı, milletvekilleri bile Cumhurbaşkanına ulaşamamaktan ve gerçekleri ona anlatamamaktan şikayet ediyor.
Yukarıda yazdığımız olayların aynısı bugünde bir vakıa olarak karşımıza çıkıyor. 15 Temmuz darbe girişiminin ilk saatlerinde meydanlara canları pahasına çıkan dindar kitleler bugün yok sayılırken, ilk saatler ve günlerde ortada olmayan gösteriş meraklısı bürokrat ve zengin tayfası bugünlerde ahkam kesiyorlar. Yani Tandoğan gibi, halka adeta; “siz darbe ve ‘terör’ olaylarında canınızı verin lakin, bu ülkenin gerçek sahibi biziz. Siz canınızı verin, bizde sefamızı sürmeye devam edelim.” diyorlar.
Bunlar her devirde iktidar olmayı başarmış ve halka tepeden bakan tiplerdir. Sıkıntılı zamanlarda ortada olmayıp, şimdilerde protokol sıralarında boy gösterip ihalelerden pay kapma derdindeler. Dindar Anadolu halkı mı dediniz? Onlarda her devirde olduğu gibi ezilmeye ve mahrum kalmaya alışmışlar zaten. Beyzadeler “Tandoğan”ların protokollerinde sefa sürsün, herkese açık olan kapılarda bizlere kapansın. Wesselam…