Kaldığımız yerden devam ediyoruz...
M. Şerif Çelik, abisi 1992 yılında PKK tarafından şehit edildi. Kendisi de imam olduğu İdil'de gözaltına alınır, türlü türlü işkencelerden sonra masa başında hazırlanan dosyalarla cezaevine gönderildi. Zindanda olduğu zamanda babası vefat etti taziyeye gelemedi. Kardeşi elim bir kaza sonucu 28 yaşında hayatını kaybetti, acısını zindanda çekmek zorunda bırakıldı. Uzak şehirlere sevki çıktı, kalan ailesine de sıkıntılar çıkardılar. Sonuç hala zindanda...
Şeyhmus Alpsoy, 28 Şubatın brifingli yargısı tarafından önce idama sonra müebbet hapse mahkum edildi. İşkence ve kötü muamele sonrası kanser oldu. Ne devlete terörist dediği olmuş, ne de polis-asker öldürdü. Ameliyata dahi kelepçeyle götürüldü. Kolon kanseri olan ve ameliyat sonucunda bağırsakları dışarı alınan, her iki yanında torbalarla yaşayan Şeyhmus Alpsoy, babasıyla birlikte ölüme terk edilmiş durumda. 19 yıldır hapiste.
Mehmet Emin Alpsoy'un parkinson, şeker, mide fıtığı ve hepatit gibi hastalıkları var. Alpsoy, iki defa ameliyat geçirmesine rağmen zemini beton olan ve sadece bir ranzanın bulunduğu hücrede oğluyla beraber tutuluyor.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi iki defa ceza erteleme vermesine rağmen maalesef adli tıp ikisine de sağlam raporu verdi ama başkalarına hasta raporu vererek evlerine gönderiliyor. Oğul ile 75 yaşındaki Baba buz gibi hücrede yaşam mücadelesi veriyor.
......
Zindandan 3, zindan yolunu gözleyenlerden 3 örnek ile durumun vahametine ışık tutmaya çalıştık.
Yetmez mi?
Tescilli 'terörist' dedikleri, darbe ile suçlanan kişiler birer birer tahliye edildi, yetmedi üstüne de tazminat verildi. 28 Şubat mağduru Müslümanlar hala cezaevinde hala sıkıntı çekiyorlar. Adaletle hükmetmek bir erdemdir, fazilettir, ibadettir, Allah bu fazileti her kese nasip etmez.
Sabır tükendi, söylenecek söz kalmıyor!
“Bir mazlumun ahı yer ile gök arası kadar BÜYÜKTÜR" sözünü öylesine söylememiştir Hz. Ali.
Mazlum'un Ahı arşı alayı titretirken Birilerinin koltuğunu da titretir sözünü duyan var mı?...
......Y O K .... her ne kadar duymak istemeyen bir şahıs, parti, kurum yada hükümet olsa da, bu mazlumların ahını yazan biri var. Mahkeme-i Kübra var. Defterlerin dürüleceği gün gelecek, kaçınılmaz sonla yüzleştirilecek...
Hani şu mazlumların "Ah"larına "Eyvah"lanacak yöneticiler..? Diye sorulacaktır muhakkak.
Ey Rabbim yüreklerin hicranla dolduğu evlerin ışıksız binlerce mazlumun hasretine sona ermesini sana nida da bulunuyoruz, sen çağrılarımıza icabet et.