15 Temmuz 2016 da ABD ve İsrail destekli olarak FETÖ eliyle yaptırılan darbe ve işgal girişimi, ALLAH’u Teâla’nın o gece halkın kalbine verdiği iman, cesaret ve sekinet sonucu, halkın tekbir ve salavatlarla ölüme meydan okuması ile tarihte nadir rastlanacak şekilde püskürtüldü.
Darbe girişiminin yapıldığı ilk akşam ve saatlerde ortada olmayan, içten içe sevinen, bekle gör taktiği uygulayarak duruma göre pozisyon alanlar, mücadeleden köşe bucak kaçanlar, kılını kıpırdatmayanlar! Şimdi sanki dindar kitleler bir şey yapmamışta, her şeyi onlar yapmış, onlar şehit ve gazi olmuşlar gibi meydanlarda boy gösteriyorlar. Tehlike geçtikten sonra pişkince bir tavırla darbe karşıtı gösterilerde boy gösterip, resim çekerek, insiyatifi ele almaya çalışan bu kesimler özellikle devlet içerisine yerleşmiş “kripto” ve “klik”lerin yardımıyla halkın elinden 15 Temmuz devrimini çalmaya çalıştılar ve bunda da göreceli olarak başarılı oldular.
Halk, 27 gün boyunca meydanlarda kendi geleceğine sahip çıkarak, bu hain darbecilere karşı tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Halk inancından aldığı cesaretle şehidlik ve gazilik gibi ulvi makamları elde etme gayretini “demokrasi” ve “Laiklik” gibi kavramlarla sulandırdılar. Şimdi sahadan kaçanlar anma programlarında boy gösterip, sözde darbe karşıtı açıklama yapma yarışına giriyorlar. Oysa herkes biliyor ve gördü ki; o gece sokağa çıkıp darbeye direnen insanlarımız tekbir ve salavatlarla çıktı. Hiç kimse demokrasi ve laiklik diye dışarı çıkmadı. Şimdi bu gerçekler ortadayken algı operasyonları yapılarak; meydanda kazandığımız zaferi masa başında bize kaybettirme refleksiyle, halkın devrimi elinden alınmaya ve iktidara yön vermeye çalışılıyor.
İlk geceden itibaren alanlarda olan dindar halkın şanlı direnişine gölge düşürmek isteyen emek hırsızları ve halkın darbeye direnişini mecrasından saptırmaya çalışan toplum mühendislerine dur diyelim.
Gerçekte 15 Temmuz gecesi halkın üzerine tank sürenler ile 28 Şubat'ta Sincan'da tank sürenler arasında hiçbir fark yoktur. İkisi de halkın ve halk iradesinin düşmanıdırlar. Bütün darbeciler halk ve hakikat düşmanı ve emperyalistlerin kuklasıdırlar.
Önemli bir noktada: o gece kimlerin dost, kimlerin işbirlikçi ve kimlerin düşman olduğu gün gibi ortaya çıktı. Bu gerçekten hareketle “devlet aklı” halkına olan bakışını değiştirmelidir. Canı pahasına ülkesini koruyan halka, güven ve değer vermelidir. Halkın inancına ve örfüne aykırı emperyalist batıdan devşirilmiş kanun ve tüzükler vs. ivedilikle kaldırılıp, halkın inancıyla, kültürüyle ve değerleri ile barışık yeni bir sistem inşa edilmeli ve devlet yapısı baştan aşağı yenilenmelidir.
15 Temmuz bir milat olarak kabul edilmeli ve devletin halkını düşman gören geçmiş paradigması terk edilerek, eski Türkiye’nin derin yapılarının hazırladığı “devlet hafızası” yeni konsepte uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. Gerek FETÖ, gerekse Kemalist ve Ergenekoncu darbeci hainlerin hazırladığı sözde “istihbari bilgiler”den oluşan “devlet hafızası” ile halk düşman olarak görülmekten vazgeçilmelidir. Bu aşamadan sonra o dönemde hazırlanan bu bilgilerin örgütsel ve hain amaçlarla hazırlandığı artık herkesin malumudur. Bu hafıza temizlenmeden adalet eksenli bir sistem inşa edilemez. Buna öncelikle, darbecilerin yıllar boyu mağdur ettiği kişi ve kesimlerin hakları iade edilmekle başlanmalıdır.
Evet, o gece yaşananları unutmamalıyız. Başta büyük şeytan ABD olmak üzere emperyalist güçlerin ezeli ve kronik hainlikleri, hiçbir zaman dost olmadıkları ve olmayacakları görülmelidir. Bu güçlerle ittifak arayışında olmak ve ilişkileri geliştirme çabaları şehit ve gazilerin mirasına ve akıttıkları kana ihanettir.
Yazıyı bilge kral Aliya İzzetbegoviç’in muhteşem sözleri ile bitirelim:
“Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın.”
“Ölmeye hazır olan insanlar, ölmeye hazır olmayanlara karşı galip gelirler.”
Selam ve dua ile…