Türk, Kürt, Arap, Çerkez ayırımı yapılmadan iman ve namus için Kurtuluş Savaşı verdi coğrafyamızın güzel insanları. Kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden herkes elinden ne geldiyse yaptı ve gayri Müslimler istem dışı, burunları sürte sürte ülkemizden defolup gittiler.
Buraya kadar her şey çok güzel ve beraberce, kardeşçe yapıldı. Ama ne olduysa sonrasında oldu. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Mustafa Kemal tarafından, sadece Türkler savaşı kazanmış gibi gösterilip diğer halklar göz ardı edildi. Her şey Türk kelimesi altında toplatılmaya çalışıldı. Özellikle dindar Kürt halkı katı bir anlayışla diz çöktürülmeye, varlıkları inkâr edilmeye, asimileye tabii tutuldu. Dersim, Zilan katliamı ve Şehit Seyit Şeyh Said Palevi kıyamını kan ve şiddetle bastırarak katliamla Kürt halkı bastırılmaya çalışıldı. 90- yıllık geçmişte de baskılar artarak devam edildi.
Sonra devran döndü tek parti dönemi bitti, seçimler oldu hükümetler kuruldu başarılı-başarısız bu güne kadar gelindi. Son üç yılda Kürtlerin kabuk tutmuş yarasına merhem olabilmek için iktidar hükümeti cesur bir adımla başlangıcı güzel bir süreç başlattı çözüm süreci adında. Özellikle başlangıcı güzel diyorum çünkü her kesim tarafından beğenildi, sahiplenildi.
Herkes tarafından beğenilen bu sürece özellikle dindar olan genelde ise PKK ile bir bağı olmayan STK'lar üvey evlat muamelesine tabi tutuldu. Bu gözlemler sonucunda gerek Kürt kanaat önderlerinin, gerekte STK'ların yoğun bir şekilde hükümeti uyarma çabaları sonuçsuz kaldı. Üzerine basa basa uyarmaya çalıştıkları iki ayrı sorun olan Kürt sorunu ve PKK sorunu bir olarak ele alındı. Yanlış danışmanlar tarafından yönlendirilen hükümet de Kürt sorunu PKK sorunu olarak görmeye başladı.
Değerli(!) ve kabiliyetli(!) danışmanlar tarafından hizaya getirilen hükümet de Kürt sorununu PKK sorunu olarak görüp büyük bir yanlışa gözlerini yumarak, kulaklarını tıkayarak, dostun nasihatinden uzak bir şekilde ilerlemeye çalıştı. Bu şekilde sürecin başarıya doğru gideceğini sandı. Bir taşla iki kuş vurma derdinde olan hükümetin tek taşı da karavanaydı maalesef. Bu süreçle PKK'yi de bitirmenin hesabını yaparak, süreçle birlikte PKK’yi kullanacağını düşünen hükümet, PKK tarafından basit bir oyunla göz göre göre kullanıldı.
Üç yıl gibi uzun bir zaman diliminde bir türlü uzlaşmadı hükümet ve HDPKK. Zaten son zamanlarda Kürt halkı tarafından herhangi bir başarı da beklenmiyordu. Çünkü her iki yapı da gerçekçi değildi, sadece tribüne (seçmene) oynuyorlardı. Tribünün zevk alabilmesi için akrobasi hareketleriyle tezavrat peşine düştüler. Tempolu bir şekilde alkışlanılmak bu alkışlar arasında da milleti beşik sallama maharetiyle uyutmaya çalıştılar her iki sorumlu ve sorunlu yapı tarafından.
Birbirleriyle çekişmekten bir türlü süreç hakkında aklıselim ile konuşmaya fırsat bulamayan devlet ile örgüt, halkın hak ve taleplerini de siyasi çıkarlarına alet ettiler. Yok, ben gerçekçiyim diğeri yanaşmıyor, yok ben söylüyorum onlar beni sallıyor gibi basit bahanelerle milleti üç yıl boyunca oyaladılar. En sonunda bile milletin haklı talepleri olan haklarını bir türlü lütfedip(!) de vermeye yanaşmadılar.
Suruç bombardımanıyla son bulan çözüm süreci ölüm süreci olma yolunda bir hayli hızlı davranıyor. Aslında ölüm sürecinin hızı ve kararlığıyla çözüm süreci için de kararlı olsaydılar şu anda ülke kan gölü yerine lalezar bahçeleri gibi mis kokular yayardı. Millet sokak içlerinde elinde silah olan militanları göreceğine, avuçları güllerle dolu bir şekilde bahçıvanları görecekti. Memlekette oluşan güzel havayı bozan barutun o kötü kokusu yerine reyhan ve sümbüllerin kokusunu teneffüs edecekti.
Olmadı, ama olmayacak bir işte değildir. Milletin maslahatını düşünen tüm yapılar ısrarla bu sürecin rayına girmesi için çalışmalıdır. İnsanlar konuşa konuşa anlaşır, silahların konuşması yarayı daha derin ve kapatılamaz durumuna getirir. Bu süreç kangren olmadan çö-zül-me-li-dir. Başka izahı yok.
Silahların sustuğu, fikirlerin konuştuğu günlerin yakın olması dileğiyle…