Bu yılın başında Umman Evkaf Bakanlığı’nın şahsıma davetine icabet etmek üzere İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Doha aktarmalı Katar havayollarına ait bir uçakla yola çıktık. Uçakta yaklaşık dört saatlik bir yolculuk yapacağımızı öğrendik. Uçak her ne kadar Katar’a ait olsa da hostesleri İngilizce dışında tek kelime Arapça bilmiyorlardı. Dolayısıyla Ortadoğu’nun dilleri olan Arapça ve Farsçamız uçakta geçerliliğini yitirmiş durumdaydı.
Tabi ki yemek menüsünün güvenilir olduğunu öğrendiğimiz için herhangi bir endişeye düşmedik. Nihayet bu uzun uçak yolculuğunun sonunda Doha havalimanına vardık. Sabah namazı yaklaşmıştı. Burada da Arapça bilen yoktu. Biraz zorluk çektim ama mescidin yerini öğrenebildim. Sabah namazını eda ettikten sonra ikinci bir Katar havayollarına ait bir uçakla Umman’ın başkenti Maskat’a doğru yola çıktık. Yaklaşık iki saatlik bir yolculuk sonunda Sultan Kabus’un memleketi Umman’a indik.
Tabi bu benim Arap ülkelerine ilk ziyaretim değildi. Suudi Arabistan, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Mısır’dan sonraki ilk durağım Umman oldu. Ancak bölgenin genel dokusundan farklı olan bu ülkeye ziyaretim doğrusu beni heyecanlandırıyordu. Nitekim hayatımda unutamayacağım bir ziyaret oldu benim için.
Her ne kadar Arap ülkeleri arasında özellikle Ürdün halkının misafirperverliği bizi kendine hayran bırakmış olsa da Umman’ın sevecen, saygılı ve cömert halkı ilk anda Ürdün’den aşağı kalır yanı olmadığını göstermiş oldu.
Evkaf Bakanlığı tarafından bizim için tahsis edilen araba havaalanının kapısında bizim hazır bekliyordu. Seyfullah isimli şoför ile Evkaf Bakanlığı yetkilisi değerli kardeşim İshak beni karşıladılar. Çok kıymetli, dindar, muhterem, saygılı, ilim ve takva sahibi bu iki değerli kardeşimizle birlikte otele doğru hareket ettik.
Etrafı palmiye ağaçlarıyla donatılmış, göze hitap eden hoş peyzajı, temiz, düzenli ve geniş yolları, Umman’ın medeni yapısına, geleneksel Arap giysisi olan beyaz “cellabiyeleri” ya da diğer adıyla “dişdaşeleriyle” güler yüzlü halkı da bu güzel ülkenin vakar ve nezafetine işaret ediyordu.
Diğer Arap ülkelerinde kaldığımız aynı standartlardaki otellere nispeten otelimiz çok temizdi ve ilk girişte resepsiyonda Umman’ın leziz hurmaları ve Arap halklarının vazgeçilmez acı kahvesi “murra” müşterilere ikram edilmek üzere hazır bekliyordu.
•Ulema Ziyareti
İlk ziyaretimize el-İstikame televizyonun sahibi Şeyh Halit el-Aysiri’nin davetine icabet ederek başladık. Zat-ı al-i cenap Şeyh Aysiri bizi talebeleri ile birlikte medresesinin kapısında karşıladı. Böyle bir saygıya belki layık değildik ancak Arabın izzet ve şerefiyle hareket eden bu güzel insanlar, saygıda kusur etmeden, hürmetle bize bu muameleyi layık görmüşlerdi.
Geniş ve nezih bir mekân olan divaniyeye (misafir salonu) geçtik. Sevgi ve saygı dolu bir atmosferde olduğumu gördüğümden kendimi hiç yabancı hissetmedim.
Sırayla oturma gurupları üzerinde oturmuş mütebessim yüzleri ve sevgi dolu cümleleri ile muhabbet eden bu ulema heyeti bir başka güzellik arz ediyordu.
•İbadiye Mezhebi ve Umman
Arap Yarımadası’nda (Ceziret’ul Arab) hâkim olan Ehl-i Sünnet dokusuna karşın, İbadiye mezhebine mensup olan Umman halkı, mezhep farklılığına ve toplumsal yapısına rağmen bu coğrafyada modern asırda, daima hoşgörü limanı olarak varlığını idame ettirmiştir.
İbadilere göre, sahabeden Abdullah İbn Abbas’ın (r.a.) talebesi olan tabii Cabir Bin Zeyd, İbadilik mezhebinin kurucusu sayılır. Aynı zamanda Umm’ul Müminin Hz. Aişe, Abdullah İbn Ömer, Abdullah İbn Mesud, Enes Bin Malik, Ebu Hureyre, Ebu Said el-Hudri ve Cabir bin Abdullah gibi büyük sahabeden de ders alan İmam Cabir bin Zeyd, Hasan El-Basri’nin de arkadaşıdır.
Tarih boyunca kendilerine Ehl’ul Hall ve’l İstikame ya da Ehl’ud Da’ve isimlerini veren bu mezhebin mensupları Hicri 3. Yüzyılın sonlarına doğru mezhebin önde gelen alimlerinden Abdullah bin İbad Et-Temimi’ye nispeten İbadilik ismiyle bilinmeye başlamışlardır.
Başta Umman olmak üzere, Fas, Tunus, Cezayir, Libya ve Tanzanya’nın bazı bölgelerinde varlık gösteren İbadi mezhebinin önde gelenleri kendilerine nispet edilen Haricilikle itikaden alakaları olmadığını, Emeviler dönemindeki siyasal çekişmeler nedeniyle Haricilikle itham edildiklerini ifade ediyorlar.
İbadi mezhebinin yaşayan önde gelen isimlerinden Şeyh Ahmet el-Halili aynı zamanda Umman Sultanlığının da Baş Müftüsüdür. Derin ilmi, tevazuu, telifleri ve dindar şahsiyetiyle büyük bir alimdir.
•Baş Müftü Şeyh Halili’ye Ziyaretimiz
İkindi vaktine doğru Şeyh Ahmed bin Hamad bin Süleyman el-Halili’yi ziyaret ettik. Konukseverliği, kibarlığı ve tatlı diliyle bizi karşılayan Şeyh Halili ile kısa bir görüşme gerçekleştirdik. Şeyh Halili ile, daveti üzerine birkaç gün sonra konutunda düzenleyeceği büyük toplantıya katılmak üzere ayrıldık.
Çarşamba günü konutunda düzenlediği toplantı öncesi hazırlattığı sofra, Umman halkının konukseverliğini yansıtacak bir şekilde donatılmıştı.
Toplantıda Fas, Tunus, Cezayir, Güney Afrika ve Tanzanya başta olmak üzere çeşitli ülkelerden gelen ulema grupları mevcuttu.
•Çeşitli ziyaretlerimiz
Umman Fetva Merkezi İlmi Müsteşarı Said el-Kanobi’yi ziyaret ettik. Kendisiyle çok verimli ilmi bir muhabbetimiz oldu.
Umman’ın önemli İslami ilim merkezlerinden biri olan Şer’i İlimler Fakültesi’ni ziyaret ettik, burada Umman Sultanlığı Genel Müftü Yardımcısı Şeyh Dr. Kehlan el-Harosi ile bir araya geldik.
Daha sonra Sultan Kabus İslam Kültürü Merkezi’nde Şeyh Muhammed el-Harisi’yi ziyaret ettik. Kültür merkezinin hedefleri ve projeleri ile ilgili bilgi aldık.
•Fenca; tarihin, ibadetin ve hoşgörünün kaynaştığı bir köy
Bu sefer Evkaf Bakanlığı yetkilisi değerli kardeşim İshak beyin daveti üzerine köyü olan ve başkent Maskat’a sadece 70 kilometre uzaklıktaki Bidbid ilçesinin tarihi Fenca köyündeyiz. Maskat’a 127 kilometre mesafedeki Ed-Dahiliyye vilayetine bağlı olan Bidbid ilçesinin bu köyü, doğal güzelliğiyle insanı adeta büyülüyordu.
Beyaz evleri, Umman’a özgü Arap mimarisi, camileri, tarih dolu yapıları, sık hurma bahçeleri, hurma bahçelerini sulayan akarsularıyla Fenca bizi güzelliğiyle mest etti.
Köydeki gezimizden sonra İshak beyin evine misafir olduk. Hurma ağaçlarının etrafını sardığı beyaz evin bahçesinde oturduk. Yine konukseverliğiyle İshak da Ummanlı soydaşlarından farklı değildi.
Şeyh İshak’ın daveti üzerine bizi ziyarete gelen köyün önde gelenleri ile tanışma ve muhabbet etme fırsatı bulduk. Takva sahibi, mütevazi ve ilme düşkün bu ilim ehli şahsiyetlerle tanışmak bizim için büyük bir bahtiyarlık oldu.
Tarihi Fenca köyünün nur yüzlü insanları, takvalı alimleri bizi burada da kendine adeta hayran bıraktı.
•Ülkede siyasi istikrar ve toplumsal sükunet hakim
Babası Said Bin Teymur’u 1970 yılında tahttan indiren ülkenin lideri Sultan Kabus bin Said, yaklaşık 40 yıllık iktidarıyla Ortadoğu’nun en uzun soluklu lideri sayılır. Bölgede yaşanan çekişme ve rekabete girmeyen Bin Said, izlediği denge politikasıyla ülkesini tam bir huzur adası olarak korumayı başaran bir liderdir.
Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi olan Umman Sultanlığı da diğer konsey üyesi devletler gibi petrol ve doğalgaz zenginliğinin yanı sıra, uluslararası limanları, enerji nakil hattı ve gemi işletmeciliği de yapılan bir ülkedir.
Çoğunluğu Arap olan ve yaklaşık 3 milyon nüfusu ile Umman, geniş yolları, parkları, bahçeleri ve düzenli yapısıyla da çok özel bir ülke olduğunu hemen gösteriyor. Temizliği ve temizliğe verdiği önemi de hemen göze çarpan önemli özelliklerindendir.
Bu kısa ziyaretimde çok merak ettiğim ancak nasip olmayan Vadi Beni Hilal ve Nizva kenti için de olsa mutlaka bir kez daha ziyaret etmeyi planladığım ülke Umman.
•Umman’ın manevi kimliği
İslam’ın ilk yıllarında bugünkü Umman topraklarında Tenuhilerin ilk Kralı Malik bin Fehm el-Ezdi’nin neslinden el-Culundi’nin hakimiyetinin söz konusu olduğu rivayet edilir.
Umman’ın İslam’a girişi de Hz. Resulullah’ın (S.a.v) Culundi’nin iki oğlu Ceyfer ve Abd’e gönderdiği İslam’a davet mektubuyla gerçekleşti. Ceyfer ve Abd Hz. Peygamber’in (S.a.v) davetine icabet ederek, halklarını İslam ile buluşturmuşlardır.
Umman’dan Hicret’in 6. yılında Müslüman olan Hz. Mazin bin El-Gaduba başta olmak üzere 28 sahabenin Hz. Resulullah’ın (S.a.v.) mektebinde yetiştiği rivayet edilir. Ahmed Bin Hanbel’in Müsnedi ile İbn Saad’ın Tabakatı’nda bu sahabe-i güzine genişçe yer verilmişti.
Yine aynı şekilde Müsned’de Umman ile ilgili çok sayıda hadise yer verilir. Hz. Peygamber’in bu hadislerinde Umman halkını ve kabilelerini övdüğü belirtilir.
•İbadi Mezhebinin Müntesibi Ulema
İmam Cabir bin Zeyd (Tabiinin büyüklerindendir ve ezd kabilesindendir)
İmam Ebu Ubeyde Müslim bin Ebi Kerime (Temim kabilesinden)
İmam Rebii bin Habib.
İmam Abdullah el İbadi ( Temim kabilesinden)
•İbadi Mezhebinin Kur'an'dan Sonraki İkinci Kaynağı Müsned-i İmam Rebii
İbadiler, Kur'an'dan sonra en önemli kaynak olarak Müsned-i İbni Rebii'i tercih ediyor ve bunu da üç sebebe bağlıyor:
1.İbadiler göre İbni Rebii'nin Müsnedindeki hadislerin bütün ravileri sikadır.
2.İbadiler göre Müsnette az olan ravi sayısı hem ravilerin yeterince tanınmalarına imkan tanımış hem de hem de zayıf hadislerin araya karışmasına engel teşkil etmiştir.
3.İbadiler göre İbni Rebii'nin Müsnedindeki bütün hadis metinleri sağlamdır.
Söz konusu müsned, 800 küsür hadisten ibarettir. Dolayısıyla İbadi mezhebi uleması İbni Rebii'nin Müsnedindi haricinde, Buhari'yi, hatta Kütüb-i Sitte'nin tamamını, kaynak olarak kabul ediyor.
Öte yandan İbadi mezhebinde "Edille-i Şeriyye" yani teşrii kaynağı da öncelikle Kur'an, Sünnet, İcmaa ve Kıyas olmakla beraber ikinci merhalede İstishab,İstihsan ve Mesail-i Mürsele şeklinde tanzim edilmiştir.
Mezhep yapısı Hanefi ve Maliki mezheplerine İbadiliğin kurucusu Abdullah el İbadi, Müslüman dünyanın siyasi çalkantılı dönemlerinden, Abdulmelik bin Mervan saltanatında yaşamış tabiinden Cabir bin Zeyd'in talebesi ve son derece önemli bir kitleye öncülük etmiş saygın bir alimdir.
•Umman'ın İslam Tarihi Açısından Siyasi Kimliği
Malum olduğu üzere İslam tarihindeki Harici fırka, Sıffin savaşı sürecinde yaşanan "Hakem Olayı" sonucunda ortaya çıkmıştır. Söz konusu fırkanın ileri gelenleri ve fırkaya mensup Arap kabilelerinin (Temim, Kindi ve Ezd gibi) önemli bir kısmı Umman'a yerleşmiştir. Ancak İbadi mezhebi Haricilik fırkasının uç gruplarından kabul edilen Ezarika ile organik bir bağı haiz değil bilakis itikadi-fıkhi olarak o dönemin siyasi problemlerinden nisbeten daha bağımsız bir şekilde zühur etmiştir.
İbadiler, İslam tarihinde yaşanan söz konusu sürecin ümmet için büyük bir sınav olduğunu ifade edip mutedil ve saldırganlıktan uzak bir tavır sergilemekle beraber Ali bin Ebi Talib (r.a) tarafından savaş açılan Nehrevan ehlini ise savunuyor. Öte taraftan Ali bin Ebi Talib'i (r.a) şehit eden Haricilerden İbni Mülcem'i ise sevmediklerini dile getiren İbadiler, Sıffin, Hakem Olayı, Nehrevan vs meseleleri ise hafızalarında canlı tutuyor ve yaşananlardan ders çıkarılması gerektiğini vurguluyorlar. Bu noktada tarihi hafızayı canlı tutmak üzere çalışmalarda bulunan İbadi ulema arasında Şeyh Salimi, Şeyh Ahmed el Halili ve Şeyh Said el Kanyob gibi çok sayıda isim de zikredilebilir.
Bu arada Haricilik denildiğinde İslam dünyasında şiddete meyilli, aşırı uçlarda dolaşan bir kitle akla gelmekle beraber, Ummanlıların aşırı derecede insancıl, barışsever, misafirperver, nazik ve bilime ilme değer veren insanlar olduklarını belirtmek gerekir.
Bu durumu daha önce tanıdığım bazı ummanlılarda gördüğümde şahsi olabileceği düşüncesi aklımdan geçmişti ancak bu ziyaretimde bizzat gördüğüm yaşadığım tecrübeler, izzet, ikram, sevgi ve saygı gördüğümüz çok sayıda insan halk olarak ne kadar nazik ve iyi oldukları hususundaki genel kanaatimi güçlendirdi. Mesela, El İstikame televizyonu Müdürü Halid el Aysiri'yi ziyaretimizde karşılaştığım genç talebelerin edep dolu tavırları şahsen beni çok etkiledi.
Yukarıda ismini zikrettiğim Fetva Merkezi müdürü Şeyh Said el Kanyobi ile yaptığımız röportaj ise son derece faydalı oldu. Bizleri misafirhanesinde ağırlayan Kanyobi’ye Sıffin ve Nehrevan başta olmak üzere çok sayıda soru sorduk ve yüzünden tebessüm eksik olmayan bu alimden aldığımız cevaplardan epey istifade ettik.
Bu görüşmede çeşitli alim ve lider şahsiyetler hakkında görüş sorarken, İbni Teymiyye ile alakalı olumsuz görüşler dile getiren Kanyobi, yukarıda mezkûr Ezarika grubu ile de alakalarının olmadığı hususunun ise altını çizdi.
Ali bin Ebi Talip (r.a) ve Ehli Beyt hakkında ise Nehrvan Ehlinin Hakem olayı öncesinde kendisiyle beraber olduğunu daha sonra ise ayrıldıklarını anlattıktan sonra Ali bin Ebi Talib'i (r.a) şehit eden İbni Mülcem hakkında "O kişiyi sevmiyoruz ve değer de vermiyoruz" şeklinde konuştu. Son olarak Ehli Beyt hakkında "Kim Allah rızası için yaşarsa o Allah katında en kıymetlimizdir" dedi.
Umman ziyareti benim için fevkalade faydalı geçti ve çok önemli tecrübeler edindiğimi zannediyorum. Bu itibarla ilim talebeleri başta olmak üzere herkese Umman'ı yakından tanımalarını ve bunun için mümkünse ziyaret etmelerini tavsiye ederim.