Taziye yemekleri ile ilgili son zamanlarda bir tartışma aldı başını gidiyor. Her konuda olduğu gibi yine kantarın topuzunu kaçırdık. Konuyu normal zemininde ele almak yerine, ifratla tefrit arasında gidip geliyoruz.
Bölgemizin en önemli ve güzel geleneklerinden olan ve toplumu güçlü bağlarla kenetleyen tek değerimiz olan taziyelere yönelik anlaşılmaz bir tavır alınmış durumda.
Konu daha öncede Kızıltepe ilçesinde de alimlerin gündemine geldi. Ancak bu tür yerleşmiş gelenekler “ben yaptım oldu” demekle olmaz. Ve “ben kaldırıyorum” demekle kaldırılmaz. Gelenekler zaman içerisinde toplumun kabullenmesiyle değişikliğe uğrar. Zorlamayla, dayatmayla olmaz.
Konu gündeme geldikten sonra, Batman Düşünce ve İnanç Platformu’da adeta “insiyatifi ben elime alayım” dercesine konuya eğilmeye başladı. Önce açıklama, sonrada Müftü beyi ziyaret ettiler. Sanırım Müftü Erhan’ın bu ziyaret ve açıklamalardan başı dönmüştür. Konu; taziyeden çıkarak “insiyatif alma” yarışına girdi gibi.
Bir şeyi düzeltme yerine kökten kaldırma girişimi, çözüm yerine kolaycılığa kaçmaktan başka bir şey değildir. Taziyelerde, taziye yemeğini kaldırıyorum demekle kalkmaz. Yanlış reçeteler yerine doğru çözümler peşinde koşalım. Her şeyden önce “haram” gibi iddialı laflar pek yerinde değil ve “yeni haramları” kimse ihdas edemez. Haram olan yemek değil, israf ve gösteriştir. Onun için israfa ve gösterişe karşı çıkalım. Batman’da, Kızıltepe vb. yerlerde olan ihtişamlı sofralar kurulmuyor. Sayıları azda olsa bazı “asalaklar” dışında, halkımız yemeğe iştirak etmiyor. Bu işin çözümü yemek saatinde taziyeye gidilmemesi şeklinde olmalıdır. Taziyelere genelde yakın akrabalar 3 gün boyunca gece-gündüz orda kalıyor. Aynı şekilde kadınlarda orda kalıyor. Birde çay, hizmet ve temizlik yapan 10-15 gençle birlikte toplamda 100 kişiyi bulan taziye sahiplerinin aç bırakılacak halleri yoktur. Bu insanlar evde de olsa yemek yemek zorundadırlar. Birde şehir dışından taziyeye gelen misafirlere yemek şarttır. Halkımız misafirini yemeksiz göndermez. Bu sadece taziyeye has bir gelenekte değil.
Durum bu olunca koro halinde “taziye yemekleri kaldırılsın” demenin sosyolojik bir tutarlılığı ve geçerliliği yoktur. Geçmişte büyüklerimiz taziyelere giderken; yağ, şeker, et vs. katkı amaçlı taziyeye götürürlerdi. Bu adet nedense kalktı. Şimdi belediye iki gün öğle vaktinde 150 ‘şer kişilik yemek götürüyor zaten. Birçok taziye sahibi bu yemeği akşamda yettirmeye gayret ediyor. Aile ve akrabaları kalabalık olanlar fazladan yemek istiyor. Kaldı ki; akrabalar kendi aralarında para toplayıp “imece usulüyle” masrafı paylaşıyorlar. Kimse de kimseyi “Yemek ver veya verme” diye zorlama ve dayatmada bulunamaz. Vermek istemeyen vermez bu kadar basit. Şimdi taziye yemekleri kalksın diyen STK’lar ve zevat; topluma fayda vermek istiyorlarsa; durumu düşük olan taziye sahiplerine yardım etsinler de hayırlı bir adım atsınlar.
Geçmişte gündeme gelmek isteyen Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz da, 2007 yılı Ağustos ayında Akşam gazetesine verdiği mülakatta; “Ülkeyi yönetenlerin susuzluğa karşı zamanında tedbir alması gerekir. Müslümanlar da su sıkıntısının aşılması için duanın yanı sıra tasarruf yapabilirler. Zorunlu tasarruf durumunda abdest alınırken organların üç kere yıkanması yerine bir defa yıkanması yeterli olur. Yüzün, kolların, ayakların bir defa yıkanması kâfidir. Abdest sırasında ağıza, buruna bir kere su almak kâfidir. Hatta ağza buruna su almak farz değil sünnettir. Dolayısıyla eğer müminler için su tasarrufu zorunluysa, ağza buruna su alınmasa da olur…”
Nuri Yılmaz Efendi yapılan o kadar israfı bırakmışta; milletin abdestine sarmış. Bizim bazı dostlarımızda devlet kurumlarında ve toplumda yaşanan onca israf, şatafat, lüks bina ve araçları bırakmışlarda elimizde kalan tek bağımıza sarmışlar. Toplumumuz ve coğrafyamız ateş çemberi içindeyken, insanlarımız kıtlık ve katliamlara maruz kalırken, bizim uğraştığımız konuya bakın. Kimisi gündemi 25 kuruşluk poşetlerle meşgul ederken, kimisi, sanatçı bozuntularını ekranlara taşıyor. Kimi de işte böyle sorunlarla gündem oluşturuyor. Başka sorunumuz yok gibi…
Selam ve dua ile…